Birkaç gün sonra seçime gidiyoruz. Bu seçim sadece yerel bir seçim olmanın ötesinde sonuçları ile cumhurbaşkanlığı ve genel seçimleri etkileyebilecek bir nitelik taşıması açısından farklı bir öneme sahip.
Pazar günü vatandaşlık görevimizi yerine getirmek üzere sandık başına gideceğiz. Gezi olaylarından bu yana yaşanan olağanüstü gergin ortam 30 Mart gününü bir referandum havasına soktu.
Sonuçlar kesin bir tercihi ortaya koyacak mı? Sanmıyorum. Büyük olasılıkla partilerin kazanacakları oy oranlarındaki değişimler bizleri fazla şaşırtmayacak. Her parti sonuçları farklı açılardan, işine geldiği şekilde yorumlayacak.
Kişisel görüşüm, yerel seçimlerin sonucunda kesin bir galip veya mağlup tarafın ortaya çıkmayacağı. Büyük olasılıkla Ak Parti birinci parti olarak konumunu koruyacak. Yine de İstanbul ve Ankara’nın el değiştirmesi; iktidar ile ana muhalefet arasındaki oy oranın önemli ölçüde -yüzde yedi gibi- kapanması gelecekte bazı köklü değişimlerin habercisi olabilir.
Yüzde 75’i sosyal medyada aktif, genç bir nüfusa sahip olan Türkiye’de iyi veya kötü hiçbir şeyin eskisi gibi sürdürülemeyeceği, zihniyet değişikliğinin kaçınılmaz olduğu ve mevcut anlayışın artık uzun süre tedavülde kalamayacağı ortada.
Umudum 31 Mart sabahı kutuplaşmalardan arınmış, haklı haksız ithamların geride bırakıldığı daha demokratik bir ülkede yaşar olmamız.
***
Bir süre önce Schneidertempel’da Gülcan Altan’ın konserini izledim. Adeta büyülendim. İşlevsiz hale gelen bir sinagogdan 15 yıldır böylesi bir sanat merkezi yaratan başta dostum İzel Rozental olmak üzere emeği geçen herkesi bir kez daha kutlamak isterim. Prag sokaklarında gezerken kente farklı bir tat katan o tarihi kiliselerde izlenen klasik müzik dinletileri değil midir?
Cemaat yönetiminin iki derneği birleştirme, iki ayrı huzurevini tek çatı altında toplama yönündeki son derece akılcı girişimlerini yürekten destekliyorum. Ancak Schneidertempel’a iki adım uzaklıkta, günden güne canlanan Karaköy’ün merkezinde yer alan eski Zülfaris Sinagogu, bugünün 500 Yıl Vakfı Müzesi’nin -hala geçerli ise- kapatılarak başka bir mekâna taşınması kararını içime sindiremedim.
Yıllarca önce Galata’nın dar sokaklarında, geçmişteki gibi yaşanan bir mekân havasını yansıtan, evlerin pencerelerinden pencerelerine asılan çamaşırlarla gerçekleştirilen ilginç bir tasarım ve bu kapsamda düzenlenen bir etkinlik izlemiştim. Etkinliğin son noktası Zülfaris Sinagogu idi. Yol boyunca dizilmiş mumlar, ekranda bu sinagogda yapılan düğünlerin görüntüleri ve adını anımsayamadığım bir topluluğun sunduğu konser. Yaşamımda en çok etkilendiğim gösterilerden biriydi. Niye sık sık bu türden farklı kültürel çalışmalar yapılmaz diye hep düşünmüşümdür.
Geçtiğimiz hafta gazetemizde Mois Gabay’ın ‘Müzede Afterwork’ yazısını okuyunca heyecanlandım. 140’ı aşkın gencin katıldığı farklı konseptteki etkinliğin başarısı ve yoğun ilgi cemaat yönetimini de memnun etmiş... Kayda değer…
Gençlerin ve müze yönetiminin “kaybolmakta olan değerlerimize ve tarihimize sahip çıkalım” mottosu ile yeni ve özgün projeler üstünde çalışmakta olmaları yüreğime su serpti.
Yazımı Mois kardeşimin temennisi ile bitirmek istiyorum: “Tarihi mekânlarımızı doldurduğumuz nice etkinliklere…”