Hipodromdan - Stada

Sami AJİ Köşe Yazısı
26 Mart 2014 Çarşamba

10 Mart 2014 tarihinde oynanan Trabzonspor-Fenerbahçe maçını TV’den izlerken içimi derin bir endişe kapladı. Hele maç biter bitmez çıkan sokak çatışmaları endişemi, korkuya dönüştürdü.

Neden bu kadar endişelendim? Tarihe olan merakımın, bana istismar edilen spor karşılaşmalarının, bir ülkeyi nasıl felâketin kenarına götürebildiğini hatırlattığı için korktum.

***

Yıl: 532

Yer: Konstaninopolis. Bizans’a, çok sevilmeyen İmparator Justinyanus ve güzel denebilecek, zeki, gençliğinde sirkte çalışmış, hafif meşrep, entrikacı eşi Teodora hâkim.

Milli spor Araba yarışları: Hipodromdaki araba yarışları halkın yoğun ilgisini çeken bir gösteriydi. Önceleri bireysel katılımla yapılan bu müsabakalar daha sonra kurumsallaştı. Zenginler, asiller, siyasi gruplar ve hatta bazı dini mezhepler kendi takımlarını kurdular.

Böylece dört takım ortaya çıktı: Maviler, Yeşiller, Kırmızı ve Beyazlar. Bu dörtlü gruptan da şampiyonlar Maviler ve Yeşiller arasından çıkmaya başlayınca geniş halk da ikiye bölünmüş oldu.

Bizans’ın, o yıllardaki durumunu hayal etmeye çalışırken, uykuya daldım ve kendimi tarihçi Prokopius (1) ile bir söyleşi yaparken buldum…

Sayın Prokopius, Halikarnasus’a hoş geldiniz. Konstantinopolis’ten, biraz nefes almak için geldiğinizi tahmin ediyorum. Oradan gelen haberler hiç açıcı değil. Çok büyük bir isyandan bahsediliyor. Araba yarışlarının en az beş yıl süre ile yasaklandığını duydum. Neler oluyor?

Büyük bir felâket. Kiliseler devlet binaları yakılıp yıkıldı. Ordu, milisler ve imparatorun bazı yandaşlarının katılımlarıyla, isyan, çok kanlı bir şekilde bastırıldı.

Hipodromdaki araba yarışlarının taraftarları mı başlattı bu olayları?

Aslında biraz geriye, hatta beş sene evveline kadar gitmemiz lazım. Kendilerini Bizans’ın üst tabakası sayan kişiler, bir türlü Justinyanus’un imparatorluğunu kabullenemiyorlar. Hele karısı Teodora’nın geçmişi da malumunuzdur. Bu ikilinin tepki toplaması kaçınılmazdı. Bir de üstüne üstelik vergileri arttırıp, vergi tahsilâtını da baskı unsuru haline getirince İmparator ve ailesine karşı geniş bir muhalefet oluştu.

Bu durum araba yarışlarına nasıl yansıdı?

Bildiğiniz gibi hipodromdaki araba yarışları halkın yoğun ilgisini çeken bir gösteridir ve halk Yeşiller ve Maviler olarak bölünmüştü.

İmparator ve taraftarlarının Mavileri tuttuğunu duymuştum.

Evet, ama ilginçtir,  İmparatoriçe Teodora Yeşil taraftarıydı. Yani başlangıçta, kraliyet ailesi bile bölünmüştü. Son yarıştan birkaç ay önce İmparator yandaşlarının bir bölümü de Justinyanus’tan uzaklaşmaya başlamışlardı. Bilhassa inanç hürriyetlerini kısıtlayan kanunları çıkaracağına dair haberler Konstantinopolis halkını tedirgin ediyordu.

Tedirginlik kısa zamanda gerginliğe dönüştü. Sokak çatışmaları da artmaya başladı ve özellikle Yeşiller taraftarlarından birkaç kişinin haksız yere tutuklanmaları, Mavileri bile korkutmaya başladı.

Bu atmosfer altında, yarışların yapılmasına niçin ve kim karar verdi?

Justinyanus’un kendisi verdi. Bu suretle gündemi değiştirebileceğini ümit ediyordu. Ama öyle olmadı.

Dilerseniz hipodromda olan bitene geçelim. Ne dersiniz?

13 Ocak 532’de halk, sabahtan itibaren, akın akın hipodroma geliyordu. Yarışların başından itibaren imparatora karşı hakaretlerin küfürlerin tribünlerin hemen hemen her tarafından yükseldiğine şahit oldum...

Tansiyon gittikçe artıyordu. Günün sonuna doğru 22. yarışa gelindiğinde, “NİKA-NİKA”(2) diye bağırmaya ve İmparator Locası’na yürümeye başladılar. Mavilerin bir bölümü de sanki bu anı bekliyorlarmış gibi derhal Yeşillere katıldılar ve locanın etrafını sardılar. Daha sonra bazı asillerin ve senatörlerin, Mavileri Justinyanus’un aleyhine kışkırttıkları anlaşıldı. İmparator ve ailesi son dakikada saraya geçip hayatlarını kurtardılar.

Halkı durdurmak, artık mümkün değildi. Hipodrom tamamen onların işgali altında idi. Saraya girip oradakileri katletmeleri işten değildi.

Esasen oradan ayrılan bir grup Ayasofya Kilisesi’ne yönelip ateşe verdiler.(3) Çıkan yangın söndürülemeyince, bina çöktü ve yerle bir oldu.

İsyancılar bununla yetinmediler. Hatta kendilerince bir imparator seçip onu hipodroma getirdiler. Sanki kaos her tarafa hakim olmuştu.

Gerçekten çok korkunç bir durum. İmparator’un tepkisi ne oldu?

 Başta kaçmaktan başka bir çarenin bulunmadığına karar verdi. Hazinesinin bir bölümünü gemilere taşıdı ve şehirden güvenli bir şekilde ayrılmak üzere planlarını yaptı. Ancak Teodora kesinlikle karşı çıktı ve generaller ile danışmanların da hazır bulunduğu toplantıda kocasına dönerek şu konuşmayı yaptı:

 Dünyaya gelen bir insanın eninde sonunda ölmesi kaçınılmazdır. Ancak iktidara gelip hükümranlığını sürdüren bir kişinin kendini sürgüne göndermesi kabul edilemez. Ey imparatorum, eğer hayatını kurtarmak istiyorsan bu iş hiç zor değil; ömrümüzün sonuna kadar yetecek servetimiz var; deniz karşımızda, yeteri kadar gemi de bizi bekliyor. Fakat bir düşünün; güvenli bir yere sığındığınız andan itibaren, ölümü hayata tercih etmeyecek misiniz? Kraliyet kaftanının kefene de elverişli olduğunu unutmayın. Bana gelince, velinimetimiz olarak bana seslenen kişilerin, başka türlü hitap etmelerine asla dayanamam.

Sonuç ne oldu?

Tüm imkânları kullanarak ve ne pahasına olursa olsun isyanı bastırmak kararı alındı. General Belisarius, emri altında tuttuğu kuvvetleri devreye sokmaya ikna edildi. Justinyanus, odabaşlarını

Hipodroma göndererek orada bulunan Mavilere, büyük paralar dağıttı ve onları hem kendi tarafına çekti hem de silahlandırdı.

Neticede isyan bastırıldı. Ancak, başta söylediğim gibi en az 30.000 kişinin kılıçtan geçirildiğini tahmin ediyorum. Vahşetin her türlüsünü gördüm.

 İmparator artık tahtını ömrünün sonuna kadar garanti etmiştir.

Ama tarih, onu, daima halkını katleden bir hükümdar olarak anacaktır.

Birden uyandım. TV haberlerde, Trabzon’daki gösterilerin olaysız sona erdiğini bildiriyordu. Huzurla yatağıma yöneldim.

(1) Procopius (500-565) ‘Gizli Tarih’-  ‘Justinyanus’un Savaşları’- ‘Justinyanus’un Binaları’ adlı üç önemli eseri vardır. Nika olaylarının fiilen içinde bulunmuştur.

(2) Nika ‘zafer’ demektir. Ve bu isyan, ‘Nika İsyanı’ adıyla tarihe geçmiştir.

(3) Bugünkü Ayasofya, bu yanan kilisenin yerine 532-537 yılları arasında inşa edildi.