‘Streisand Etkisi’ diye bir olgu duydunuz mu? İnternet ortamında bir şeyi yasaklamaya veya kaldırmaya çalışmanın istem dışı daha fazla ilgi uyandırması durumuna deniyor.
Adını aynen tahmin ettiğiniz gibi Barbra Streisand’dan alıyor. Barbra Hanım, fotoğrafçı Adelman tarafından havadan çekilmiş bir dizi fotoğrafın kendi Malibu evini de kapsadığı gerekçesi ile internetten kaldırılması için dava açıyor. Davada haksız bulunduğu yetmediği gibi, sayfanın çığ gibi büyüyen bir ilgi ile ziyaret edilmesine neden oluyor.
İnternet tarihine ‘Streisand Etkisi’ olarak geçen bu olay gösteriyor ki, yasaklanmaya çalışılan her şey, aslında sakınılanın aksine çok daha büyük bir kitleye ulaşabiliyor.
Günümüzde herkes artık bunun zaten bilincinde. Bilişim bilgisi az çok olan insanlar artık kısıtlamanın ve yasaklamanın çığ etkisi yapacağı konusunda hemfikirler. Zira Twitter değilse Facebook, o olmadı Vimeo, o da olmadı Soundcloud… Dosya paylaşma ağları kısıtlamayla bitmeyecek kadar çok ve çeşitli. Oradan buradan sürekli pörtleyecek bilgiler için bu savaşa girmek günümüz teknolojileri ile baş etmeye çalışmak baştan kaybedilmiş bir savaş olacaktır.
Teknolojinin kısıtlı olduğu yıllarda örneğin 2. Dünya Savaşı yıllarında bilginin kontrol altına alınması çok daha kolaydı. Savaş ile ilgili çekilen saatler dolusu film 30-40 dakikalık bir özet haline getirilip uzun metraj filmler öncesinde metazori izlettirilerek istenilen fikir rahatlıkla iletilmiş oluyordu. Sınırlı kitle iletişim araçları ile büyük kitleleri ikna etmek çok daha kolay oluyordu. Goebbles’in geliştirdiği taktik halkın kendi malumatına sahip olmasını engelleyip, önüne hazır konan kanaate inanmasını sağlamaktı. Tabi bu hazır konan kanaat her zaman tarafsız olmuyordu, örneğin Polonya ilk saldırıyı başlatmış ülke olarak gösteriliyor, nefsi müdafaa yapan Almanya barışçıl tanıtılıyor ve böylece savaş savunulabilir bir hal alıyordu. Ayrıca kütüphanelerdeki tüm sakıncalı kitaplar yakılarak aykırı fikirler yok ediliyor, halkın sadakati elde edilebiliyordu. Ancak o yıllar artık geride kaldı.
O zaman kaybedilecek bir savaşa hiç girmemek için ve medyada Streisand Etkisi’nden kaçınmak için artık daha ince bir taktik geliştirmek gerekiyor. Zeynep Tüfekçi adlı bir blog yazarının bu konudaki tespitini okudum bugün. Ve doğru buldum. En doğru taktik, sosyal medyayı toptan öcü gibi göstermek. Yani sosyal medyayı kişinin mahremine saldıran, toplumu bölen ve yaralayan bir mecra olarak kötülemek. Bunu başarıyla yaparsak kısıtlamaya gerek kalmıyor. Sosyal medyada paylaşılan her neyse, gerekli itibarı görmüyor. Bu strateji sayesinde toplum, takım tutar gibi yaklaşıyor sosyal medya olayına da. Gönüllü taraftarlar sosyal medyanın kötülüğüne inanıyor ve kendi isteği ile elini ayağını çekiyor. Çarelerin tükenmediği teknoloji çağında yasakların insanın kendi beyninde başladığını ve aslında hiçbir kuşun kendi isteği olmadan kafeste tutulamayacağını düşünüyorum…