“İşa ki tazria veyaleda – bir kadın hamile kalıp doğurduğunda” (Vayikra 12/2)
Peraşamızın hemen başında yer alan bu pasuk insanın yaratılış amacı ile ilgili bir tartışmaya yol açmakta görünür. Teilim 139/5’de yazıldığı gibi “beni ön ve arka ile yarattın” cümlesi yaratılışın ilk ve son gününe gönderme yapmaktadır. Bir kişinin var olmayı hak etmesi durumunda “tüm yaratılıştan önce idin” sözü uygun düşmektedir. Hak etmemesi durumunda ise “bir sivrisinek bile yaratılışta senden önce idi” sözü kullanılmaktadır.
Sözünü ettiğimiz anlaşılması çok zor olan bu Midraş aslında Yalkut Lekah Tov tarafından da ele alınmaktadır. İnsan yaratılışın altıncı gününde yaratılmıştır o halde önce var olmak ne anlama gelmektedir? Diğer yandan en son yaratılmakta nasıl bir sakınca aranmalıdır ki? Zaten en iyi şeyler her zaman en sona bırakılır.
Yalkut bu sorulara cevap ararken Bet Yitshak adlı kaynağı ele alır. Tarihin bir döneminde dünyanın en büyük filozofları dünyanın içindeki her şeyin nedenini ve niçinini geniş bir şekilde konuşmak için bir araya gelirler. Burada hedef her yaratığı incelemek ve dünyaya ne kattığını anlayabilmektir. Uzun bir çalışma sonucunda kendilerine göre parlak bir sonuç elde ederler. Her şeyin amacı keşfedilmiştir. Bazı şeyler yemek içinken bazıları da ilaç amacı ile kullanılmaktadır. En küçük şey bile “bir hiç uğruna” yaratılmamıştır.
Filozoflar çalışmalarını tamamladıktan sonra bir ziyafet verirler. Burada başarılarını kutlamaktadırlar. Ancak kutlamanın tam ortasında bir filozof ayağa kalkar ve gerçeği olduğu gibi söyler. O kadar çalışma içinde atlanan bir canlı vardır ki onunla ilgili hiçbir çalışma yapılmamıştır. Varoluş amacı belirlenmeyen tek canlı insan ırkıdır. Çalışma ve konuşma derinleştikçe insanın kâinata yarardan çok zarar verdiğinin ortaya çıktığı görülür. Ağaçları kesen, hayvanları yiyen kısacası etrafı gerçek anlamda talan eden ırk insan ırkıdır. Yaptığı her şey sadece bencil amaçlarına yöneliktir. Ancak zamanla insanın diğer canlı türlerinden daha yüksek bir amaca hizmet ettiği keşfedilir. Bu da insanda yaşamı boyunca var olan ve öldükten sonra da olmaya devam edecek bir ruhun varlığıdır. Tora’nın gösterdiği yolla paralellik gösteren bu keşif aslında var olma nedenimiz hakkında bir izahat vermektedir.
Toprağı işleyenler toprağı ektikten sonra ürün vermesi için ellerinden geleni yaparlar. Ürün alındıktan sonra ayıklanır ve temizlenir. Ürünün onda biri maaser olarak ayrılır. Bu işlem bütün sürecin karakterini kökünden değiştirir ve ona kutsal bir boyut kazandırır. Kişi maaser vermek sureti ile sadece şükranlarını ifade etmemekte aynı zamanda asıl “patronun” kim olduğunu da anladığını ilan etmektedir. Kişi işini Tanrı’ya hizmet amacı ile kullanmıştır. Yaratılış amacını bulmak ve yerine getirmek konusunda bir adım daha atmıştır. Üretilerek tüketilen bu ürün “gerçek yaratılış potansiyeline” ulaşmıştır. Kişi yıkıcı olmaktan çıkar ve kendisini daha yukarılara doğru taşır. İşte bu durum “yaratılıştan önce olmak” anlamındadır. Yaratılan her şey insan düşünülerek yaratılmıştır. İnsan da bu yaratılanları Tanrı’nın isteğine uygun olarak kullanmıştır.
Elbette bunun tersi de geçerlidir. İşini ve yaşamını Tanrı’nın isteğine uygun bir şekilde düzenlemeyen kişi ‘yıkıcı’ olmaktan kendisini kurtaramaz. O sadece yaratılış zincirinde yer almıştır. Asıl amacını bulmaktan uzak bir yaşam sürmektedir. Ulaşabileceği bir nokta yok gibidir.
Tanrı’nın isteği doğrultusunda yaşamak o kadar zor mudur? Yoksa basit birkaç işlemle bile bu yola girebilmek mümkün müdür? Söylenen bir beraha, yakılan bir Şabat mumu, okunan bir Kiduş, şükran duygularını ortaya koyan bir Birkat Amazon, içtenlikle yapılan bir ibadet. Bu örnekleri çoğaltmak çok kolaydır. Rabi Hananya ben Akaşya’nın Masehet Makot’ta verdiği mesaj gibi: Tanrı Bene Yisrael’in zehut bulmasını istemiş bu yüzden de onlar için Tora ve mitsvaları fazla kılmıştır. Böylelikle yaratılışın asıl amacına ulaşmak ve onu yakalamak daha mümkün olacaktır.