Sevgi paylaşmaktır

(...) "Tesadüf müdür bilemem ama bu sene yakın çevremdeki birçok aile, makamla okunan bölümler hariç, Agada’yı Türkçe yaptı. Çocuklar sıkılmadan dinledi. Pesah öncesi Rav İzak Alaluf’un konuyla ilgili ‘workshop’una katılan kuzenimin bizlere yansıttığı bilgiler Agada’ya bir farklılık getirdi." (...)

Tilda LEVİ Köşe Yazısı
17 Nisan 2014 Perşembe

Ailelere gelin-damat gibi yeni bireyler eklenince bayramlar daha şenlikli kutlanıyor. Seder aynı Seder, ortaya konması gereken ‘dinim’ler aynı, masaya gelen yemekler de aynı. Yine de çoğu ailede yumurta farklı haşlanıyor, ‘burmuelos’lar ‘kızartma ağır geliyor’ bahanesiyle hiç yapılmıyor; ‘haroset’e gelince neredeyse kırk senedir bu işe gönül veren arkadaşımız Sima’nın yaptığından başka lezzet girmiyor. Oğullarım gelenekler konusunda düşünebildiğimden daha tutucular. Aileler kalabalıklaştıkça herkesin bir arada olması zorlaşıyor. Dolayısıyla farklı evlere bölünülüyor. Gece bitiminde, oğullarımdan biri, ‘Bir daha anneannemin olmadığı bir Seder istemiyorum’ dedi. Ne yapsın anneanne? Sevgiyi paylaşarak yaşamak lazım…

Tesadüf müdür bilemem ama bu sene yakın çevremdeki birçok aile, makamla okunan bölümler hariç, Agada’yı Türkçe yaptı. Çocuklar sıkılmadan dinledi. Pesah öncesi Rav İzak Alaluf’un konuyla ilgili ‘workshop’una katılan kuzenimin bizlere yansıttığı bilgiler Agada’ya bir farklılık getirdi.

Gece bilumum tatlılar, kahvenin yanında masapanlar ve bol maden suları ile son buldu.

***

Bizim evde Pesah hazırlıkları, kek yapımı, daha doğrusu fabrikasyonu ile başlar. Kimilerine hamursuz dokunduğu için sabah kahvaltısı kek eşliğindedir. Dolayısı ile her güne bir kek; oğlumun iş yerine taşıdığı ve arkadaşlarının çok lezzetli bulduğu artı üç kek; geleneksel olarak Seder gecesi, halamın anısına eve götürmesi için kuzenime bir kek… Toplamda 11-12 keki üç gecede yaparım.

Yapmak sorun değil de Pesah öncesi kimselerin eline geçmemesi problemdir. Her birini mutfak çevresinde ayrı ayrı yerlere koyarım.

Ancak son zamanlarda, annemin çocukluğumuzda yurtdışından gelen çikolataları neden dolabına kilitlediğini anladım… Aslında değişen fazla bir şey yok. Kardeşimle kokuyu alır, çikolatalara dadanır, kutuyu bulduğumuz gibi ambalajlardık…

Yorucu ama mutlu bir günün sonunda, vakit bulamadığımdan açamadığım e-postalarıma baktım. En kibarı diyetisyenimden geliyordu, ‘İyi bayramlar dilerim. Lütfen çok yemeyin.’