Bundan 3300 yıl önce Mısır’da köle olarak yaşayan Yahudi milleti Musa peygamberin önderliğinde Mısır’dan ve kölelikten kurtulmuşlardı.
Tüm semavi dinlerin kutsal kitaplarında yazan kurtuluş ve yolculuk hikayesi yüzyıllardır her sene bahar aylarında Hamursuz Bayramı olarak dünyanın dört bir köşesine yayılmış Yahudiler tarafından bir hafta boyunca hamursuz ürünler yenerek anılır.
Tevrat kitabında yazan ve adeta sihirli zamanlarda geçen bir masal edası ile nesilden nesile anlatılan hikayenin arkasındaki felsefe aslında ilk ifade ettiği manadan çok daha büyüktür.
Hikayeyi okuyan bir okuyucu şöyle basit bir çıkarımda bulunabilir: Tek bir Tanrı’nın varlığına inanmayan antik Mısır’da köle olarak yaşayan Yahudiler Musa Peygamberin liderliğinde Tek olan Tanrı’ya iman etmek için baskı altında oldukları toprakları yine Tanrı’nın yardımı ile terk ederler.
Ancak 3300 yıl önce meydana geldiğine inandığımız kutsal hikaye, kelimelerin arasında, insanoğlunun bu dünyada başarılı olması için tüm ihtiyacı olan felsefeyi bırakmıştır...
Tevrat’ta Mısır esaretinden çıkış olarak ifade edilen olaylar dizisinin kahramanları tüm zamanların en acımasız Mısır Firavunu Paro’nun iktidarı altında köle olarak yaşıyorlardı.
Yahudi Kavminin bu tarihi hikayesi bugün aynı durumda olan bir çok millete örnek olabilir.
Hikayenin şüphesiz en büyük dersi, gerek kişisel, gerek bir ulusun yükselişi olsun başarının en büyük anahtarının özgürlük olduğudur.
Ancak özgürlük bilgi olmadan kölelikten bile daha tehlikeli olabilir, onun içindir ki Tanrı güçlü bir el ile Mısır’dan esaretten çıkardığı halka söz verdiği ülkeyi hemen vermez.
Yahudi kavmi senelerce çölde kalacak Musa Peygamber dahil Mısırda köle olarak yaşamış hiçbir Yahudi Kutsal Topraklar’a giremeyecektir.
Peki neden Tanrı Yahudi inancının en kutsal kişiliklerinden biri olan Musa Peygamberi bile vaat edilmiş topraklara sokmamıştır...?
Ancak çölde özgür doğan ve gereken eğitimi alan yeni bir nesil Tanrı’nın Yahudilere söz verdiği ülkeye girmeye hak kazanacaktır...
Bugün özgürlüğün bilgi olmadan ne kadar tehlikeli olduğunu yaşadığımız coğrafyada gayet net olarak görebiliyoruz.
Her ne kadar geçmişe oranla dünyada bağımsız ülkelerin sayısı artmış olsa da bir zamanların müstemlekelerinin bugün çok daha mutlu bir hayat yaşadığını kim söyleyebilir?
20 yüzyılın sonunda Afrika’nın bir çok ülkesinde bağımsızlık hareketleri başarılı olmuş olsa da ardından gelen fakirlik, ekonomik çöküntü sadece yeni bir oligarşinin kurulmasına vesile olmuştur.
5 yaşındaki bir çocuğa ‘istediğin kadar dondurma yiyebilirsin’ özgürlüğünü verseniz sonuç ne olur?
Gelelim toplumsal özgürlüklere...
Bugün gençler dedelerimize göre çok daha özgür bir hayat yaşıyorlar. Etrafımız özgürlük dolu; babayı dinlememe özgürlüğü, toplumun değer yargılarını hiçe sayma özgürlüğü, cinsel özgürlük, okulda üniversitede istediğin kıyafeti giyme özgürlüğü, yalnız kalma özgürlüğü, kiminle istersem onunla gezerim özgürlüğü, vesaire vesaire gerisini sizin yaratıcılığınıza bırakıyorum.
Peki günümüz gençliği dedelerimizin bir zamanlar yanından bile geçemediği bu müthiş özgür yaşam ile geçmiş nesillere göre çok daha mutlu mu?
Yahudi geleneklerine göre Hamursuz Bayramı’nda ilk iki gece ailece yenen yemekte kurulan sofraya Seder adı verilir.
Seder, İbranice düzen demektir. Pesah sofrasında her yenecek şeyin bir sırası ve zamanı vardır.
Düzen, bilgi, ahlak ve inanç olmadan saf özgürlük hiç bir işe yaramaz...
Musa Peygamber, İsrail oğullarını Mısır’dan çıkarır çıkarmaz ilk yaptığı, çölün yokluğunda onlara eğitim vermektir.
Rızk, dam altı gibi hayati ihtiyaçları Evrenin Efendisi tarafından güvence altına alınan 600.000 kişiden Yaratıcı’nın ilk beklentisi kendini eğitmek olacaktır.
Çölde geçen zamanda Tanrı’nın Yahudi milletinden istediği en önemli şeylerden biri de, bir zamanlar Mısır’da köle olduğunu ve oradan nasıl çıktığını unutmamasıdır.
Tanrı sadece Mısır’dan çıkan 600.000 kişiden bunu istememektedir onlardan sonra gelecek tüm nesillerden istemektedir.
Yüce Yaratıcı, özgürlüğün manasını kavramayacak kadar köleliğin karanlığındaki bir halka “Ve çocuklarına anlatacaksın”demektedir.
Buradan çıkan sonuç açıktır; Yüce yaratıcı, kendini, kim olduğunu, tarihini asla inkar etme unutma unutturma demektedir...
Yahudi Alemi Hamursuz Bayramı’ndan çok kısa bir süre sonra Şavuot adı verilen diğer bir bayramı kutlar.
Bir çok büyük Haham’a göre Yahudiler Hamursuz Bayramı’nda fiziksel özgürlüklerini, Şavuot Bayramı’nda ise Manevi özgürlüklerini kutlamaktadırlar...
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Atatürk, Kurtuluş Savaşı’nı kazandıktan hemen sonra Misak-ı Milli sınırlarındaki vatandaşlarını eğitmek için müthiş bir faaliyeti boşuna başlatmamıştır.
Mustafa Kemal birçok konuşmasında asıl zor savaşın 29 Ekim 1923’ten sonra başladığına dikkat çekmiştir.
Çanakkale savaşının, Dumlupınar Muharebesi’nin Türk komutanı 29 Ekim sonrası yapılacak savaşa zor diyorsa inanın bu gerçekten çok zor bir savaştır...
Bu savaş halen devam etmektedir ve adı Eğitimdir...
Her tür kölelikten kurtulmanın yolu eğitimdir, ancak bilginin gücü, birinin milyonlara diktatör olmasına engel olabilir.
Eğer etrafımızdaki evreni, insanlığı ve tarihi daha fazla anlamak için bilgi toplamaya devam edersek gelecek adına ümit hep bizimle olacaktır.
Pesah, 3300 yıl önce Sina Dağı eteklerinde, bizzat Evrenin yaratıcısının eli ile 600,000 İbrani’ye başarının büyük sırrını ifşa etmiştir...
‘Geçmişini asla unutma, her yaşadığın günü kendini daha da geliştirmek için gör ve geleceğe güven’