Pazartesi akşamüstü oğlum mutfağa girdi, dolapları açıp kapadı, “Kek nerede?” diye sordu. “Bitti” dedim. Yanıt vermedi. “Yapayım mı?” sorusu da gereksizdi, ama şansımı denedim. Zaten malzemeler hala tezgâhın üstündeki tepside duruyordu. Böylelikle kardeşinin de işyerine götürmesi için bir tane daha yapardım. Akşam yemek sonrası programı kendiliğinden belli oldu.
Yemek bitti; herkes bir yerlere dağıldı, ben de iş başına. Yumurta almak için, buzdolabını açtım. Stok erimiş, sadece iki yumurta kalmış. Önce kızdım. Ardından da, “Yaşasın yumurta yok, kek de yok” diye sevindim. Gerçi çocuklarımın isteklerini mümkün olduğunca yerine getirmeye çalışırım. Bu sefer gecikmeli olacak. İtiraf etmem gerekirse, aynı talep geçmişte olsaydı, ne yapar eder yumurtaları bulurdum. Ya akıllandım ya yaş aldım…
Salı gecesi bir Pesah daha bitiyor. Bu sene ilk kez kepekli matsa ithal edildi, çok da lezzetliydi. Başka yerler için fikir yürütemem ama Teşvikiye, Nişantaş çevresinde bayramın ilk yarısından sonra normal matsa bulamadık. Çok mu yendi, az mı geldi, bilemedim. Dileğim gelecek yıl da Seder’i ailece sağlıkla yapabilelim.
***
Baharın geldiğini bana gerçekten hissettiren ne ısınan hava, ne de tomurcuklanan ağaçlardır. Teşvikiye, Maçka yolu üzerinde bulunan İzmir Palas’ın bahçesinde demir parmaklıklardan sarkan mor salkımlardır. Bu mevsimde o güzergâhta yürümek soluk almakla eş anlamlıdır. Yeter ki bir tanıdığa rastlamayasınız… Zira aynı yolun üzerinde bulunan iki sağlık kuruluşunda konularında uzman olan birkaç doktor bulunmaktadır. Hülyalı gözlerle salkımları seyre dalmışken, bir veya iki kişinin sesiyle irkilirsiniz, “Hayrola geçmiş olsun…” Tatmin edici bir cevap alana kadar sorgulama devam eder.
Böyle de hatırşinas dostlar vardır bazen…
Zamanın durduğu bir yer gibidir İzmir Palas. Görkemli kapısından görülen rengârenk vitraylar dışında, içeride ne tür yaşamlar olduğunu hiç merak etmedim. Binaya ruh katan en üst kattaki kubbemsi balkonun çinileri ile bahçedeki güllerdir. Mor salkımlar ise şehirde en çok buraya ve Boğaz’da tepelerde duran eski ahşap evlere yakışır.
***
Varşova Gettosu ayaklanması ile son bulan Nazi Soykırımı’nda yitirdiğimiz altı milyon Yahudi’yi İbrani takvimine göre bu sene 27 Nisan’da ‘Yom Aşoa’ gününde anacağız.
İlgisizliğin, yaşanan bu insanlık trajedisi kadar tehlikeli olduğunu bir kez daha vurgulamak gerekir.
Bu yıl anma töreni pazar günü gerçekleşecek. ‘Tatil günümüz, hava güzel…’ gibi gerekçeleri öne sürmeyin.
UNUTMAYIN sadece Yahudi oldukları için yaşamlarını yitiren insanlar ne güneşi yaşadılar, ne de dinlenebildikleri tek bir gün…