Empatinin mumla arandığı Türkiye’de empatiyi sempati ile karşılayacak çok insan yok maalesef. Ancak geçenlerde kamuoyuna da akseden empati örneği şimdiden tarihe geçti. Zira ezber bozuyordu, umutları yeşerten parlak bir ‘gösteriydi’ adeta.
ABD’de, Şikago Üniversitesi’nde 2011’de ilginç bir fare testi yapılmış. Amaç farelerin zor durumda olan diğer fare ‘kardeşleri’ne ne denli yardımcı olup olmayacaklarını test etmekmiş. İlk önce bir farenin, kafesin içinde kalan farelere ne yapacağı gözlenmiş. Sonuç şaşırtıcı çıkmış. Fare arkadaşlarını kurtarmak için kafesin kapağını açmaya çalışmış. İkinci bir deneyde ise iki ayrı kafesin birine fareler konmuş, diğerine de çikolata parçaları. Dışardaki fare her iki kafesi de açmaya çalışıp çikolata ödülünü diğerleri ile paylaşma eğilimi göstermiş...
Bu basit testler farelerin empati duygusuna sahip olup olmadıklarını anlamak için yapılmıştı. Ve sonuçta, evet fareler, öteki fareleri zor durumdan kurtarmayı hedefleyen bir empati refleksi göstermişlerdi. Şaşırtıcı değil mi?
Empati... Diğer bir deyişle, tam tercüme edersek ‘içinde duyma’ refleksi. TDK şöyle tanımlıyor: “Kişinin kendini başka bir bilincin yerine koyarak söz konusu bilincin duygularını, isteklerini ve düşüncelerini denemeksizin anlayabilme becerisi.” Öteki’nin hassasiyet dünyasına nüfuz edebilme ve onu anlayabilme yeteneği. İki taraf arasındaki anlaşmazlığı hatta çatışmayı önleyecek sürece çok değerli bir başlangıç katkısında bulunabilecek bir öteki’yi anlama eğilimi.
ABD’de geçtiğimiz yıl yürürlüğe konulan genel sağlık sigortası tartışmalarında Cumhuyetçiler bütçe açığına neden olacağı için sigortaya karşı durduklarında, Barack Obama, “Empati açığı bütçe açığından daha tehlikelidir toplumlar için” derken insani bir tutum takınmış, hayatta herşeyden önce insana verilmesi gereken öneme vurgu yapmıştı. Empati; her ilişkinin, her tür insani tasarrufun olmazsa olmazıydı zira.
Türkiye ise son yıllarda yaşanılan toplumsal ve siyasal kutuplaşmaların etkisiyle empati konusunda adeta ‘yoksulları oynuyor.’ Empatinin yerini sadece ‘schadenfreude’ almış durumda: Başkasının üzüntüsünden mutlu olma hissiyatı. Kutuplaşma o denli keskin bir hal almış ki, karşılıklı güvensizlik doğruları görmeye ve anlamaya engel teşkil etmekte; insanlar salt karşıtlarının yanlışlarından beslenir hale gelmiş durumda. Böylesine hastalıklı bir iletişimin toplumsal barışa büyük darbe vurduğu hazin bir gerçek.
Lakin bu denli empatiden yoksun bir iklimde geçtiğimiz günlerde olağanüstü ve ezberleri bozan bir gelişme yaşadık. Mesele spor dünyasında yaşandığı için belki yeteri kadar ses getirmedi ancak futbolun hayatın ta kendisi olduğuna inanan biri olarak o dünyadaki gelişmeyi çok önemli görüyorum.
Biliyorsunuz, Fenerbahçe Kulübü şampiyonluğunu ilan ettiği ve kutlama yaptığı son maçını Futbol Federasyonu’nun cezaî kararıyla sadece kadın ve çocuklara açık bir stadyumda oynadı. Fenerbahçe’nin ezeli rakiplerinden Beşiktaş Kulübü yönetimi ise hiç beklenmedik bir açıklama yaparak cezanın ertelenmesini federasyondan istemişti maçtan önce. Gerekçe ise taraftarların şampiyonluğunu coşku içinde birlikte kutlama temennisiydi. Yani Beşiktaş Kulübü’nün işi, gücü yoktu Fenerbahçe seyircisini düşünmüş, empati yaparak hissiyatını dışa vurmuştu! Diğer bir deyişle, Türkiye’de yoksunluğu tavan yapan empatinin en olağanüstü örneğini uygulayarak tarihe geçmişti. Bu açıklamaya birçok kesim gibi, kendi içlerinden de eleştiri gelmesi pek şaşırtıcı olmamalı.
Zira, empatinin mumla arandığı bir ülkede empatiyi sempati ile karşılayacak çok insan yoktu bu topraklarda. Öteki’yi anlamaya çalışmak pek makbul bir hassasiyet değildi buralarda; zira güvensizlik duygusuyla adeta bertaraf olmuş post modern insanımız ötekiye karşı bırakın empati yapmayı, ona hep kuşku, şüphe ve hatta korkuyla bakmayı doğal bir refleks haline getirmişti.
Bugün çok iyi biliyoruz ki, empati eksikliği her türlü gerginliğin, çatışmanın hatta savaşların ana nedeni.
Farelerde olan bu meziyetin insanlığın önemli bir bölümünde eksik kalması hüzün verici.
Türkiye ezberleri bozacak yeni empati gösterilerini umutla bekliyor.
Barış adına bekliyor. İstikrar adına bekliyor.
Her şeyden önce ‘iyi’ bir insan olma adına bekliyor.