Türkiye ile İsrail arasındaki gerginlik dördüncü yılına girerken çözüm aşamasına geldi. Hatırlanacağı üzere 31 Mayıs 2010 tarihinde Gazze’ye yardım amaçlı çıkan bir grup gemi İsrail askerlerince durdurulmuş ve Mavi Marmara gemisine yapılan baskında dokuz Türk vatandaşı hayatını kaybetmişti.
İşin özüne bakılırsa İsrail ile Türkiye arasındaki ilişkiler bu olayla kopma noktasına gelmiş olsa da bu olayın öncesinde Davos’taki tarihe ‘1 minute’ olarak geçen kriz sırasında ilişkiler ciddi şekilde gerilmişti. Oysa bütün bu krizlerin gerisinde yatan ve belki de artık herkesin unuttuğu ve Başbakan Erdoğan’ı oldukça kızdıran başka bir olay Davos Zirvesi’nden bir kaç ay önce cereyan etmişti.
İsrail’in dökme kurşun harekâtı iki ülke arasının gerilmesinin en önemli noktasıydı. İsrail’in kendini savunmak adına 27 Aralık 2008’de başlattığı operasyon ve bu operasyonda bine yakın kişinin ölmesi bölgedeki tansiyonu arttırmıştı. Bu operasyon başlarken Türkiye, İsrail ile Suriye arasında barış için arabuluculuk yapıyordu. Görüşmelerden birkaç gün sonra, dönemin İsrail Başbakanı Ehud Olmert’in hiçbir uyarı yapmadan ve herhangi bir bilgi vermeden Gazze’ye düzenlediği operasyon, Suriye’nin İsrail ile barış görüşmelerini rafa kaldırmasına ve doğal olarak Türkiye’nin üstlendiği arabuluculuk görevinin sona ermesine sebep olmuştu.
Eğer o operasyon yapılmamış olsaydı, ilişkiler bu kadar gerilir miydi? İsrail ile Suriye barış yapabilir miydi? Barış yapmasalar bile Türkiye arabuluculuğunda İsrail ile Suriye barışa yaklaşsalardı, Suriye bugün olduğu iç savaşın içinde olur muydu? Türkiye ile Suriye arasında ilişkiler bu kadar gerilir miydi? Bunca Suriyeli can verir miydi? Ve birçoğu bugünkü gibi mülteci durumuna düşer miydi? Bu gibi sorular ardı ardına sıralanıyor aklımda.
Senelerdir bölgeyi gözlemleyen bir yazar olarak, Suriye’nin ufacık da olsa başka bir bahane bularak barış masasından kaçması olasılığının oldukça yüksek olduğunu belirtmeden edemeyeceğim. Ancak İsrail-Suriye barışına yaklaşılabilinseydi, böyle bir durumda bile bölge dinamikleri çok daha farklı olurdu.
Bugüne bakıldığı zaman ise, İsrail ile Türkiye arasında ilişkiler normale dönse bile, bu operasyon öncesi konumuna dönmesi için çok zaman geçmesi lazım. Suriye’nin ise normale dönmesi için en az elli sene geçmesi lazım. Türkiye ise Suriye’nin tutumu yüzünden bölgedeki diplomatik süreçten, gelişmelerden uzak kaldı. Arabuluculuk gücünü kaybetti. Mavi Marmara olayı ile de dokuz vatandaşını kaybetti. İşin garip tarafı, etrafta oluşan bu kadar hasara rağmen, İsrail ve Hamas aynı itiş kakışla hatta görece olarak daha sakin bir şekilde yan yana yaşamaya devam ediyorlar.
Barış yapıp medeni bir şekilde yaşamaktansa bu tip bir kavga içinde yaşamak sanki hem Türkiye’nin hem de İsrail’in tercihi gibi gözüküyor. İkisinin kavgasına karışan veya bir şekilde taraf olan ise kafasına yumruğu yiyor. Mısır’ın, Ürdün’ün ve diğer Arap ülkelerinin konuya uzak kalmalarının en önemli sebebi beladan uzak durmaya çalışmaları olsa gerek.
Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkilerin düzelmesi hiç şüphesiz hem bölge için hem de iki ülke açısından son derece önemli bir gelişme olacaktır. Bu yakınlaşma bölgeye tam ve mutlak barışı getiremeyecek olsa da (İran varken bu zaten mümkün gözükmüyor) bölgenin daha huzurlu olmasını sağlayacak.
***
Bu arada İran’a dikkat! Ambargodan biraz rahat nefes alan İran, nükleer enerjiye yeniden odaklanmışa benziyor. Çelik borular içinde gizli gizli titanyum boru neden ithal edilir ki? Az vergi ödemek için değildir sanırım!