Hatırlayacağınız gibi 23 Nisan 2014 tarihli yazımda, futbola hafifçe temas etmiştim. Ama bu dokunuşun bile beklenenin üzerinde ilgi çektiğini görünce, futbolun genlerimize işlediğini, hatta yaşamımızın ayrılmaz bir parçası olduğuna bir daha kanaat getirdim.
Çok yakında Brezilya’da Dünya Kupası’nın başlayacağını ve neredeyse bir ay boyunca TV’lere, kilitleneceğimizi öngörerek ben de bu vesile ile birkaç kelime yazayım dedim.
Tesadüfe bakın: 10 gün evvel, televizyonu ‘zaplarken’ karşıma (DW kanalında), Alman Milli Takımı’nın aşçıbaşısı çıkmaz mı? Almanya’da çok tanınan ve 23 yaşında ilk Michelin yıldızını kazanmış gerçek bir usta.
Şampiyona’ya nasıl hazırlandığını anlatıyordu.
Aşçıbaşı basit fakat yüksek kalorili yemekler hazırlamakla yetinmiyor. Yiyecekleri her bir futbolcunun ağız tadına ve sevdiği menüye göre pişirip sunmaya önem veriyor. Bu maksatla kadroya seçilen her futbolcu için ayrı bir sayfa açtığını ve her birinin tercihlerini kaydettiğini belirtiyordu.
Bununla yetinmedi. En iyi malzemeleri nereden nasıl ve hangi kanalla temin edeceğini öğrenmek üzere Brezilya’ya kupadan birkaç ay evvel gitmiş, Milli Takım’ın maç yapacağı şehirleri gezip taramış ve böylece hangi gıdaların oralardan alınacağını, hangilerinin Almanya’dan götürüleceğine karar vermiş.
Artık mutfak ekibinin kaç kişiden oluşacağını siz tahmin edin.
Beslenmeye böylesine bir ekip ve bütçe ayrıldığını görünce, merak ettim; acaba Almanlar diğer konularda hazırlıklarını nasıl yürütüyorlardı? Basit bir araştırmaya giriştim ve o kadar ilginç şeylerle karşılaştım ki, sizinle paylaşmaya karar verdim. Sıkı durun.
Takımın idari direktörü kafilenin kalacağı otelleri seçmek maksadıyla Brezilya’daki şehirleri dolaşmış. Ama hiçbir oteli beğenmemiş ve bu konuda raporunu da diğer yöneticilerle paylaşmış. Neticede Milli Takım için deniz kıyısında bir arazi kiralamaya ve orada kendi ihtiyaçlarına göre bir köy inşa etmeye karar vermişler. Köy, bir merkez bina etrafında çevrelenmiş 13 villadan oluşuyor. Gayet tabii bir antrenman sahası hatta bir yüzme havuzu da var. (Köyün maketini yukarıda görmektesiniz.)
Köy, havaalanına 15 kilometre mesafede bulunduğundan, maç yapılacak şehirlere ulaşım için asgari zaman harcanıyormuş. Direktöre göre böylece, sporcular iklime süratle uyum sağlayacaklar ve hava şartlarından etkilenmeleri asgariye indirilecekmiş. Böylesine bir tesis, şampiyonalarda ilk defa belli bir takıma özel olarak kuruluyor.
Sporcuların, moral, güç ve sağlık durumlarının en üst seviyede tutulması da ayrı bir şekilde planlanmış. Kadroya bakın; üç fitness koç’u, bir moral koçu, üç fizyoterapist, dört uzman hekim, ki bunların başında, spor sağlığı konusunda dünyaca ünlü Prof. Dr.Tim Meyer yer alıyor. Meyer bilhassa, sarf edilen büyük eforlar sonucu meydana gelen yorgunlukların süratle giderilmesi alanında önemli buluşların sahibi bir doktormuş.
Hekimlerin bir tanesi de alternatif tıp uzmanı; Hans Wilhelm Müler-Wolhlfart. Tüm dünyada en fazla tanınan spor doktorlarından biri. Düşünün ki ‘müşterileri’ arasında ünlü tenisçi Boris Becker, dünya şampiyonu koşucu Usain Bolt, Michael Green, Ronaldo gibi tanınmış kişiler bulunuyor. Kullandığı yöntemler ve bilhassa doğal kaynaklı sıvılarla, sporcuların fizik gücünü ve direnişini arttırıyor. Aynı zamanda oluşacak sakatlanmaların da süratli bir şekilde iyileşmesini kendi buluşlarıyla da temin ediyormuş.
İşin ilginç yanı kullandığı bileşimlerin bazıları ABD ve Kanada’da yasaklanmasına rağmen ne Olimpiyat Komitesi ne de FİFA bunları doping olarak tanımlıyor. (Hans Müler-Wolhlfart nüfus kayıtlarına göre 72 yaşında ama fotoğrafına bakarsanız 50’den fazla vermezsiniz.)
Nihayet bu harekâtın cephe komutanından da bahsetmek lazım. Almanların zafer veya mağlubiyetinin faturası bu kişiye kesilecek.
Bize hiç de yabancı bir şahıs değil: Joachim Löv. 1998-1999 sezonunda Fenerbahçe’de ve 2000-2001 sezonunda Adanaspor’da teknik direktörlük yapmış ama başında bulunduğu takımlar hiç de parlak sonuçlar almamıştı. Daha sonra çalıştırdığı bazı Alman ekiplerini sukutu hayale uğratmış. Ancak arkadaşı Klinsmann’ın yardım ve desteği ile Alman Milli Takımı’nın yardımcı antrenörü olunca kaderi değişiyor. Beraberce geliştirdikleri yeni taktiklerle, başarı grafiği süratle yükseliyor ve sonuçta 2006’da teknik direktörlüğe getiriliyor.
Özetlemek gerekirse, yeşil sahada 11 futbolcu ellerinde kupa, boyunlarında madalya ile zafer turunu atarken, başarının aslında, arka plandaki destek kıtasının, ilim ve teknolojinin ışığı altında yaptığı araştırma ve geliştirme çalışmalarına sıkı sıkıya bağlı olduğunu hatırlamamız gerekir.
Son notum da Sevgili Irvin Mandel’e: Eğer yukarıdaki tahminim doğru çıkmaz ise ne yapacağını biliyorsun.