Sosyal medya takibini ve yönetimini kolaylaştıran web tabanlı yönetim hizmeti Hootsuit’in Stratejik Müşteri Yöneticisi Andy Yeo, geçtiğimiz haftalarda Hong Kong’taki bir etkinliğe konuşmacı olarak davetliydi. Orada gerçekleştirdiği ‘Sosyal Medya İşiniz İçin Nasıl Bir Kaldıraç Görevi Görür?’ başlıklı konuşmasının ardından, bu konu hakkında bir yazı kaleme aldı.
Andy, sosyal medyanın gücünün ve yaygınlığının iş fırsatlarından profesyonel ilişkilere kadar kendi kariyeri üzerindeki etkilerini, yine kendi tecrübelerinden yola çıkarak aktarıyor.
İnternette ve sosyal medyada ‘gizliliğe’ inanmadığını belirterek yazısına başlayan Andy, bireylerin sosyal medyadaki kimliklerini sorgularken, birbirinden değerli tavsiyeler veriyor:
1. Sosyal Network’ünüzü Seçin
Önce amacınızı ve hedef kitlenizi belirleyin. Zamanında çiçeği burnunda bir üniversite mezun olarak, dijital toplum içinde yer edinmek ve sektör liderleriyle yakın ilişkiler kurmak istedim. Böylelikle başlangıç seviyesindeki pozisyonlar için personel arayan işverenler de beni kolaylıkla bulabileceklerdi.
Benim için Twitter ve LinkedIn’den başlamak mantıklıydı. Ama mesela düğün organizasyonları yapan bir start-up’sanız, sizin için öncelikli mecra Pinterest olmalı. Ya da Çinli müşterileri hedefliyorsanız Sina Weibo ya da WeChat’i tercih edebilirsiniz.
2. Temel Prensipleri İyi Öğrenin
Hangi sosyal network’ü kullanırsanız kullanın, o sizin vitrininiz. Bu vitrinde iyi görünmeniz önemli. Nasıl patronunuzun sizden istediği projeyi üstünde kocaman bir kahve lekesiyle, üstelik tamamlanmamış halde teslim etmeyeceksiniz, sosyal medyaki profillerinizin de eksiksiz ve kusursuz göründüğüne dikkat etmelisiniz. Mesela Twitter’da ‘yumurtakafa’gillerden olmayın. Kurumsal ve iyi görünen bir profil fotoğrafı kullanın. Ya da LinkedIn profilinizde çarpıcı bir başlık kullanmayı ihmal etmeyin.
İçinde bulunduğumuz aşırı enformasyon çağında kendinizi az ve öz şekilde ifade ettiğinizden emin olun. Unutmayın, sosyal medyada az çoktur. Kendinizi anlatırken yaratıcı olun. Hubspot’taki bu makaleye göre, markamızın ilettiği mesajların yüzde 90’ı görsellerden oluşuyor ve metinlere oranla 60.000 kez daha hızlı iletiliyor. Bana inanmadıysanız Facebook’un görsel ağırlıklı şekilde düzenlenen Timeline uygulamasına geçerek etkileşimini yüzde 65 artırdığını hatırlatayım. LinkedIn profiller için rich-media kullanımını açtı ve Twitter da ‘cover photo’ eklediği yeni tasarımına geçti.
3. Hazır İçerikleri Düzenleyin ve Paylaşın
Tüm temel kuralları yalayıp yuttuğunuzda, sosyal markanızı yapılandırmaya başlayacaksınız. Öncelikle kendi sektörünüzdeki fikir liderlerini takip edin ve onların ilgi çekici blog yazılarını paylaşın. Aynı şekilde sektörünüzün gündemindeki gelişmeleri, trendleri ve son haberleri paylaşmayı da ihmal etmeyin. Her zaman paylaşımlarınıza kendi bakış açınızı da yansıtın ve kilit noktaları vurgulamayı unutmayın. Böylelikle takipçilerinize sıradan bir RSS eklentisinden fazlası olduğunuzu göstermiş ve sizle etkileşime geçmeleri için bir fırsat sağlamış olursunuz. İçerik sıkıntısı çekerseniz son günlerin trend konularını takip edebileceğiniz sayısız uygulamalardan birini kullanabilirsiniz. Şahsen ben Trendspotter ve Scoop.it’i tercih ediyorum. Ayrıca günde yarım saatimi bu içerikleri zamanlamaya ayırıyorum. Böylelikle takipçilerime spam içerik sunmamış ve onlarla etkileşime geçmek için kendime zaman yaratmış oluyorum.
4. Hedef Kitlenizle İletişime Geçin
Sosyal medya çift yönlü bir iletişim platformu. Burada monolog değil, diyalog geçerli... İçerikleri paylaşmak tek başına yeterli değil. Gerçek anlamda ‘sosyal’leşmek için diğer kullanıcılarla iletişime geçmeniz de büyük önem taşıyor. Tıpkı gerçek hayatta yaptığımız gibi, sosyal medyada da uzun vadeli ilişkiler kurmalıyız. Sizi retweet eden takipçinize teşekkür etmek, beğenerek okuduğunuz bir makaleye yorumunuzu yapmak gibi ufak etkileşimler iletişiminizi güçlendirecektir.
Ben sosyal medya sayesinde dünyanın her yerinden insanlarla iletişim kurmakla kalmadım, satış yapma şansı da yakaladım. Üstelik bu online ilişkileri offline’a da taşıdım. Örneğin son günlerde PureMatter Ceo’su ve ‘There is no B2B and B2C. Human to Human’ #H2H kitabının yazarı Bryan Kramer ile tanıştım. Kitabında, tüm sektör profesyonelleriyle çok değerli tavsiyelerini paylaşan Kramer, “Müşterilerinizle tanışın, onları dinleyin, sorularına yanıt verin ve konuşun.” diyor. Bu sayede onları hayat boyu kazanmış olacağımızı ekliyor. Siz de hedefiniz ne olursa olsun, sosyal medyada sahici ve güvenilir olun, hedef kitlenizi dinleyin ve onlarla konuşun.
5. Kendi İçeriklerinizi Yaratın ve Yayınlayın
Son olarak orijinal içerikler hazırlayıp yayınlama zamanı... İçerikle pazarlama sadece büyük markalara özel sunulmuş bir nimet değil. Ben LinkedIn’in son içerik yayınlama platformunu ilk kullanan şanslılardandım. Kendi blogunuzu oluşturmak ya da Medium gibi fantastik uygulamalardan faydalanmak da içerikle pazarlamanın nimetlerinden bireysel olarak yararlanmanın şahane yollarından.
Kişisel tecrübeniz ya da profesyonel kariyeriniz hangi alanda olursa olsun, herkesin paylaşacak farklı bir tutkusu, bakış açısı ve fikri vardır. Onu kullanın. LinkedIn’de paylaştığım ikinci yazının etkileşim oranını gördüğümde havalara uçmuştum. ‘Not Ortalamasının Ne Zaman Önemi Kalmaz? / When Your GPA Doesn't Matter’ başlıklı yazıyı sadece kendi eğitim hayatıma dair düşüncelerimi ve tecrübelerimi paylaşmak için yazmıştım. Konu benim profesyonel uzmanlık alanım bile değildi, hatta gayet esprili bir dille yaşadığım bazı anekdotları paylaşmak istemiştim. Ama fark etmez, sonuçta insanların okumak ve etkileşime geçmek isteyeceği bir yazıyı, kendi bakış açımı paylaşmıştım...
Bu arada tabii içeriğinizi yayınladıktan sonra sosyal networklerde paylaşmayı unutmayın!
Günün sonunda sosyal medyaya ne kadar efor harcarsanız, size o kadar fayda sağlayacak. Kendime sorduğum sorulardan biri de, “Kişisel ve profesyonel markamızı yapılandırmak için sosyal medyaya ne kadar zaman ayırmak gerekir?” Bu noktada önemli olan şey ‘denge’. Toplum artık sosyal medyayı temel bilgi ve içerik kaynağı olarak benimsedi, onu markanızı güçlendirmek için kullanmak