Dünyanın ekseni Doğu’ya mı kayıyor?

Alber NASİ Köşe Yazısı
28 Mayıs 2014 Çarşamba

Rusya ile Avrupa arasındaki gerginlik, Rusya’nın Çin’le yakınlaşmasına da zemin hazırladı. Neredeyse on senedir üzerinde anlaşılamayan doğalgaz anlaşması hızla sonuca bağlandı. Bu işbirliğinin doğalgazla sınırlı kalmaması son derece olası. Çin’in artık Rusya’nın doğal kaynaklarına daha kolay ulaşacağını anlamak ise hiç de güç değil. Çin’in enerji giderlerinin düşmesi şüphesiz bu ülkeye yeni bir ivme kazandırır. Avrupa ve ABD’nin Rusya’ya koyduğu yaptırımlar Putin’in dediği gibi bumerang etkisi yapması da son derece büyük bir olasılık.

Bilinse de bilinmese de şu anda Avrupa’nın ve Türkiye’nin büyüyor olması Avrupa’yı ayakta tutan asıl güç. Öte yandan birçok Rus oligarkın hatırı sayılır miktarda varlığı Avrupa’da hâlihazırda duruyor. Bu varlık, Rusya’ya olan güvensizlikten dolayı her geçen gün artma eğilimindeydi. Hatta Avrupa emlak pazarı Rusların yatırımları sayesinde ayakta duruyor bile denilebilir. Çin ile yakınlaşma, Rus sermayesinin Uzakdoğu’ya kaymasına sebep olabilir. Rusların yatırımlarını Avrupa yerine kendi ülkelerine veya Hong Kong, Singapur gibi vergi cennetlerine kaydırması Avrupa’yı derinden sarsabilir. Üretmeyi pek sevmeyen Rusya’nın tedarikçi olarak Avrupa yerine Çin’i seçmesi ise Avrupa sanayisine büyük bir darbe vurabilir.

Bilindiği gibi Çin hâlihazırda ABD’nin en büyük ticari partneri. Rusya’nın Çin’le yakınlaşması Çin’i birçok yönden güçlendirir. Doğal kaynaklara daha kolay ve daha ucuza erişebilecek olan Çin’in Rusya pazarına daha rahat bir şekilde ürün sokması en nihayetinde Çin’i daha da zenginleştirir.

Bu arada Rusların çekilmesiyle yerine Çinlilerin Avrupa’ya yatırım yapması son derece büyük bir olasılık. Latvia gibi zenginlikten nasibini alamayan Avrupa ülkelerin 100 bin Dolar yatırım yapanlara beş sene boyunca oturma müsaadesi veriyor. Buna bağlı olarak Avrupa’da serbest dolaşım hakkı da doğuyor. Rusları kovan, Müslümanlardan şikâyet eden Avrupa, olası bir Çin istilasına karşı ne yapar, nasıl bir tepki doğurur bilinmez. Elbette bu yeni istila ordularla olmayacak. Ancak parasıyla Avrupa’da alım yapan milyonlarca (abartı gibi görünse de son derece olası)  Çinliye kim karşı çıkabilir ki?

Eksenin doğuya kayması şu anki statükonun bozulması anlamına gelse de şu anki durumun sürdürülebilir olmadığı göz önüne alındığında, durum çok da kötü değil. Önemli olan bu yeni duruma ABD’nin ve özellikle de Avrupa’nın alacağı tavır. ABD üretimini ve yatırımlarını uzun süre öncesinden Uzakdoğu’ya ve Çin’e kaydırdı zaten. Avrupa’nın ekonomik sıkıntıya düşmesi ise ABD için önemli bir sorun olmaz.

Avrupa’da özellikle Güney Avrupa’da artan yoksulluk ve işsizlik yeni sıkıntıların baş göstermesine sebep olabilir. Halk arasında radikalleşme, ırkçılık (elbette buna bağlı olarak antisemitizm) birlik olmaya çabalayan Avrupa’nın büsbütün dağılması ile veya yeni dünya gerçeklerine uygun daha ağır çalışma koşulları ve daha az sosyal haklar ile sonuçlanabilir.

***

Geçtiğimiz hafta Katolik âleminin Ruhani Lideri Papa Francis bir ilki gerçekleştirerek İsrail’den önce Filistin Özerk Yönetimi’ni ziyaret etti. Bu hareket Katolik Dünyası’nın konuya yaklaşımını zaten yeterince gösteriyor. Avrupa’nın kendi sorunlarıyla boğuşması İsrail ile Filistinliler arasında barışın gerçekleşmesi için fırsat niteliğinde bir adım. Avrupa’nın bu konuya uzak kalması ve özellikle ‘Jerusalem’ üzerindeki gizli emellerini rafa kaldırması Ortadoğu barışı için önemli bir fırsat olacaktır.

***

67. Cannes Film Festivali’ni geride bırakırken, bir Türk olarak gururlanmamak elde değil. Hiç şüphesiz Nuri Bilge Ceylan ve ekibi Türkiye’nin gerçek birer gurur kaynaklarıdır. Her birine teşekkür ediyor ve tebrik ediyorum.