Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) ile Türkiye arasındaki rehine krizi, üzerinden bir hafta geçmesine rağmen sürüyor. Pazarlıklar devam ederken konuyla ilgili basına yansıyan bilgi kirliliği de kafaları karıştırıyor. Resmi yetkililer, henüz fidye istenmediği için aslında konsolosluk görevlileri ve TIR şoförlerinin rehine değil misafir statüsünde alıkonduklarını ifade ediyorlar.
Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) ile Türkiye arasındaki rehine krizi, üzerinden bir hafta geçmesine rağmen sürüyor. Pazarlıklar devam ederken konuyla ilgili basına yansıyan bilgi kirliliği de kafaları karıştırıyor. Resmi yetkililer, henüz fidye istenmediği için aslında konsolosluk görevlileri ve TIR şoförlerinin rehine değil misafir statüsünde alıkonduklarını ifade ediyorlar. Bazı kaynaklar ise istenilen fidye miktarının çok yüksek olması sebebiyle pazarlıkların hâlâ neticelenmemiş olduğuna işaret ediyor. Pazarlık sürecinin perde arkasında yürütülmesi güvenlik açısından elbette gerekli ancak Türkiye’de iç ve dış siyasetinin şeffaflıktan ve hesap verilebilirlikten giderek uzaklaşması zihinlerde cevaplanmamış birçok soru bırakıyor. Türkiye’de Esad karşıtı cihatçı gruplara barınak ve kaynak sağlandığı iddialarını bir kenara koyarsak, tam da İran Cumhurbaşkanı Ruhani ziyareti ertesinde terörle işbirliği yönünde verilen mesajların ardından gelen IŞİD hamlesinin Türkiye’yi içeride terör saldırılarına karşı nasıl savunmasız bir konuma soktuğunu göz ardı etmemek gerek.
IŞİD’in Musul’dan sonra, bir taraftan Tikrit ve Samara’yı alarak Bağdat’ı ele geçirmek üzere hareket ettiği, kuzeyde ise Telafer’i aldığı yönünde haberler gelmekte. ABD, Bağdat büyükelçiliğinde görevli 5500 personelin bir kısmının daha güvenli bir bölgeye nakledileceğini duyurdu. Son gelişmelere göre Pentagon Bağdat büyükelçiğinin güvenliğini sağlamak için 275 askerini gönderiyor. Bölgede ayrıca İran’ın 500 kişilik devrim muhafız birliği IŞİD ile mücadele için hazır bulunuyor.
Irak’ın kalbi sayılan bölgede etki alanını hızla genişletirken ele geçirdiği askeri mühimmat, para kaynakları ve petrol rezervlerine sahip topraklar cihatçı örgütün bu rantı ideolojik hedefleri doğrultusunda dağıtarak çevresindeki desteğini artırabileceğini gösteriyor. IŞİD içinden çıktığı El Kaide gibi terörü kullanarak düşmanlarını sindiren ve yok eden nihilist bir örgüt. Diğer bir deyişle yok etmek için yok olmaya gönüllü. Ama Irak’ta toprak edinimlerine ve fethedilen bölgelerde asayişe yönelik yayınladığı genelgelerin içeriğine bakıldığında Taliban benzeri Şeriata dayalı bir siyasi oluşuma evrilebileceğinin sinyallerini de veriyor. IŞİD’in sosyal medyada paylaştığı fetih videolarında kendilerini coşkuyla karşılayan kitlelerin bulunması üzerinde ayrıca düşünülmesi gereken bir konu. IŞİD’e yönelik Sünni desteğine, Irak Başbakanı Maliki’nin aksi yönde yapılan telkinlere kulak asmayarak, Sünnileri ezen Şii yanlısı bir siyasi çizgide ısrarının neticesi olarak bakılıyor.
Şimdi dünya bu vahşi örgütle ne şekilde başa çıkılacağı üzerine kafa yoruyor. Öncelikle karşımızda muhatap alınacak bir devletin olmayışı, pazarlıkların hangi kanallardan hangi isimlerle yürütüleceği ve güvenilirlik gibi sorunlar doğuruyor. İkincisi sorunun muhataplarının kendilerine has siyasi öncelik ve çıkarlara sahip olmaları. Türkiye açısından IŞİD’e yönelik müdahale konusunda atılacak adımların, iç siyasetteki düğümlerin (Kürt-Türk, Sünni-Alevi karşıtlıklarının) çözümünü de gerektirmesi sebebiyle durum daha karmaşık ve içinden çıkılmaz bir hal alıyor. Özellikle de seçim süreci hâlâ sürerken.
Irak ordusunun IŞİD’e karşı mukavemet gösteremeyerek dağılması üzerine, İran’ın sınıra birlik yığdığı, kuzeyde ise Kürtlerin bir taraftan IŞİD’le mücadele ederken Irak petrolünün yüzde 40’ının üretildiği Kerkük’ü ele geçirip kendi siyasi alanını da genişlettiğini biliyoruz. Ve bu daha iyi günlerimiz.
Denklemin içindeki aktörleri kabaca sayarsak; sınır tanımayan vahşetiyle ılımlı Sünnileri zorda bırakan IŞİD, iktidarı bırakmaya niyetli olmayan Irak Şiileri, onlara destek çıkacak olan İran, Türkiye’nin arka çıktığı Türkmen nüfus, tıkanan barış süreci sebebiyle yönü kestirilemeyen PKK, Suriye’deki Kürtler (PYD), Kürtlerin tek ses olmasını isteyen Irak Kürtleri ve ismi geçmeyen ancak yerinden yurdundan edilen çok sayıda Hristiyan gruplar... Bu aktörlere dışarıdan destek verecek olanları da az çok tahmin etmek mümkün. Homojen bir nüfus yapısına sahip olmamaları nedeniyle, böylesi bir mezhep savaşından bölgedeki hemen her devletin etkileneceğini söylemek yanlış olmaz. Dahası Avrupa başta olmak üzere dünyanın dört bir yanından cihatçı gruplara insan kaynağı aktığını da biliyoruz. Bu cihatçıların bir gün ülkelerine geri dönecekleri düşünmek siyasetçileri uykusuz bırakmaya yetiyor.
IŞİD tehdidinin ciddiyeti sebebiyle ABD ve NATO yetkilileriyle temaslar sürüyor. Kara saldırısı olmasa bile havadan müdahale üzerinde duruluyor. Ancak rehineler kurtarılmadan girişilecek bir saldırının o insanların ölüm fermanı demek olduğunu da unutmamak gerek.