1934 Trakya Olayları’nın 80. yıldönümünü andığımız bu haftada, Türk Yahudilerini anlatacak bir müzede Trakya Olayları’ndan, Varlık Vergisi’ne, 6-7 Eylül’den, Yirmi Kura Askerliğe, Struma faciasına kadar acı olaylardan hiç bahsetmeyen bir tarihin objektifliği konusunda hepimizin kaygıları olacaktır.
Geçtiğimiz pazartesi akşamı 500. Yıl Vakfı yönetim kurulu toplantısındaydım. Toplantının gündem maddelerinden birisi de ileriki zamanlarda düşünülen proje kapsamında kurulacak yeni müzede tarihimizin acı olaylarına ne ölçüde yer verileceğiydi. Hepimizin yakından bildiği ve müzemizin de kuruluşundan beri dile getirdiği “500 yılı aşkın hoşgörü” ortamı günümüz şartları ve tarih okuması ele alındığında cemaat bireylerimizi ne kadar mutlu edebilen bir söylemdi? Türk Yahudileri gerçekten de Osmanlı’dan bu yana hep pespembe bir tabloda mı yaşamışlardı? Toplantıda ısrarla “Yahudiler Osmanlı çatısı altında asla pogromlara maruz kalmadılar, ta ki 1934 Trakya Olayları’na kadar” tezimizi Sevgili Metin Delevi ‘1917 Tel-Aviv ve Yafa Tehciri’ ile çürütecekti. Öte yandan övüne övüne anlattığımız Osmanlı döneminde de Yahudilerin neleri yapıp yapamayacaklarına yönelik kanunlar ve evlerinin yüksekliğinden giysilerinin rengine kadar detaylı yapılmış düzenlemeler bulunmaktaydı. 1934 Trakya Olayları’nın 80. yıldönümünü andığımız bu haftada, Türk Yahudilerini anlatacak bir müzede Trakya Olayları’ndan, Varlık Vergisi’ne, 6-7 Eylül’den, Yirmi Kura Askerliğe, Struma faciasına kadar acı olaylardan hiç bahsetmeyen bir tarihin objektifliği konusunda hepimizin kaygıları olacaktır. Koşulların yakın tarihimizdeki gerçekler ile yüzleşmeye hazır olduğu bu dönemde Türk Yahudilerinin de tarihlerini geçmişteki söylemlerden farklı bir şekilde anlatma zamanı gelmedi mi sizce de?
Yakın tarihimizde az bilinen olaylardan birisi de I. Dünya Savaşı döneminde Ahmed Cemal Paşa yönetimindeki Osmanlı Ordusu’nun Yafo, Tel-Aviv ve Kudüs’ü Yahudiler’den arındırmak üzere planladıkları tehcirin Alman Generali Erich Von Falkenhayn’in* çabaları sonucunda son anda engellendiğidir. Kimi tarihçilere göre bu olay 1915 Ermeni tehcirinden sonra sıra Yahudilerin Osmanlı topraklarından tehcir edilmesidir. Alman tarihçi Michael Heseman’ın notlarından öğrendiğimize göre 1917 Nisan’ında bir Pesah gecesi Yafo’da yaşayan 8000’den fazla Yahudi evlerinden tehcir edilmiş ve toplam 1500 Yahudi açlık ve kötü şartlardan hayatını kaybetmiştir. Meir Dizengoff ve Rabbi Menachem Itzak Kelioner yönetimindeki göç komitesi Ahmed Cemal Paşa’nın emri üzerine Yahudileri daha güvenli olan Petah Tikva ve Filistin’in kuzeyine doğru taşımışlardır. Bundan evvel 1914 Aralık ayında da 6000 Rus Yahudi’si Yafo’dan İskenderiye’ye sürülmüştür. General Falkenhayn’ın bazı radikal Yahudilerin İngilizler ile işbirliği yapmaları dışında tüm Yahudi halkının bu yüzden cezalandırılmaması yönünde yayınladığı rapor o dönemde Yahudileri daha kapsamlı bir tehcirden kurtarmıştır. Göç esnasında vefat eden birçok Yahudi isimsiz olarak gömülmüştür. Yahudilerin evlerine dönmesine ise 1918 yılının sonunda Kuzey Filistin’in İngiliz ordusu tarafından alınması ile izin verilmiştir. O dönemde Ermeni tehcirine tanık olan Yahudi halkında bu olay ciddi bir travma yaşatmıştır. General Falkenhayn’ın Yahudilere özel bir sempatisi olmamakla birlikte yapmış olduğu görüşmeler ve alınan karar binlerce Yahudi’nin kötü şartlar yüzünden hayatını kaybetmesini engellemiştir. Bu olaydan 25 yıl sonra Alman ordusunun Nazi Soykırımı’ndaki rolü görüldüğünde I. Dünya Savaşı’nda bir Alman Generalinin Yahudilerin katliamını engellemesi ise tarihin bize anlattığı bir başka ironidir.
Bizden evvelki nesillerimiz yakın tarihimizi ‘hatırlamamayı’ seçmiş ve hedef olmamak adına çoğu acıyı içimize gömmüştür. Sevgili Rıfat Bali’nin yazdığı eserlerin bizim yaştakilere bir nebze de olsa bu gerçekleri anlatabilmesi daha duyarlı bir nesil olmamızı sağlamıştır. Öte yandan da sevgili Naim Güleryüz sayesinde Osmanlı’dan günümüze Türk Yahudilerinin yaşadığımız topraklara yaptıkları katkı ve atalarımızın Osmanlı’ya şükran borcu olduğunu her daim hatırlamaktayız. Yakın zamanda hem Alef’te yapılan Rıfat Bali söyleşisinin topladığı kalabalık, hem de Naim Güleryüz’ün sunumunda düzenlenen Edirneliler Günü’nün hıncahınç dolu olması cemaat bireylerimizin bu iki araştırmacı yazarımıza da ne denli değer verdiğini göstermektedir. Bundan sonraki dönemde yeni bir müze projesindeki dilimiz hem Naim Ağabey’in şükranını hatırlatır hem de Rıfat Bali’nin aktardığı tarihsel gerçekleri yansıtır olmalıdır. Toplumumuzun kapanmayan acısı Trakya Olayları’nın 80. yıldönümünde bu bizim yurtlarından terk edilmek zorunda bırakılan dindaşlarımıza olan borcumuzdur. Toplumsal bir barış için gerçekleri tartışabildiğimiz, aradan 80 yıl geçse de bir özür dilemekten çekinmeyeceğimiz, nefret tohumlarının atılmadığı bir gelecek dileğiyle…
* Did German Officer Prevent the Massacre of the Jews of Eretz Yisrael during WW1 / Lenny Ben-David /Jerusalem Post Magazine