Evvelce okumadığın romancıların vaktidir: Carlos Fuentes, ‘Artemio Cruz’un Ölümü’nü anlatsın bu yaz, Mario Vargas Llosa ‘Üveyanneye Övgü’yü. Evvelce okuduklarının da vakti: Malraux, ‘Umut’ desin bir kez, bin kez daha. Aytmatov, aşkla seslensin adını: ‘Cemile’…
José Saramago’nun Nobel konuşmasının başlangıç cümlesi: “Yaşamımda tanıdığım en bilgili insan, ne okumayı biliyordu ne de yazmayı.” Yine de okusan, yazsan bu yaz, hep yaptığın gibi…
“Futbol, işçi sınıfının balesidir” diyen Oscar Wilde’ı ansan, Dünya Kupası finalini izlerken. Maç esnasında soğuk bir bira çekerse canın, Bukowski ile John Fante’ye de ısmarlasan.
Büyük şair Yannis Ritsos’un kare ası: Dostoyevski, Proust, Joyce, Faulkner. İlki dışındakileri derinlemesine okumadın, onlara dair nice yazıyı, cümlelerin altlarını çizerek hatmettiğin halde. Haksızlık etmeyelim hadi, Joyce’un ‘Dublinliler’ini Murat Belge’nin güzelim çevirisinden okumuştun da, çarpıldığın bir öykü vardı içinde, hangisiydi? Faulkner denilince de aklına Murat Belge geliyor yine; ‘Edebiyat Üstüne Yazılar’ı ne kadar değerlidir, tatile çıkarken yanına almalı, tekrar varmalı tadına.
Pablo Neruda, eski eşi Delia görüp üzülmesin diye, yeni eşi Mathilda için yazdığı aşk şiirleri kitabını, üzerinde şair adı olmaksızın yayımlatmış. Pablo ile Mathilda’yı ‘Kara Ada’da bir kayanın üzerinde oturmuş, okyanusu izlerken düşünüyorsun. Aklında bir o kare var ikisine dair, bir de, aşkla birbirlerine baktıkları bir ânın fotoğrafı.
Ne zaman Neruda denilse, onu benzersiz bir Türkçe ile konuşturan Enver Gökçe gelir hatırına; “Biz olmasak gökyüzü, biz olmasak üzüm, / Biz olmasak üzüm göz, kömür göz, ela göz; / Biz olmasak göz ile kaş, öpücük, nar içi dudak; / Biz olmasak ray, dönen tekerlek, yıkanan buğday, ayın onbeşi; / Biz olmasak Taşova’nın tütünü, Kütahya’nın çinisi, / Yani bizsiz / Anne dizi, kardeş dizi, yar dizi / Güzel değildir.” diyen Enver Gökçe.
Tolstoy söylemiş, “Mutlu hayatların öyküsü yoktur.” Barış Bıçakçı, “Bir Süre Yere Paralel Gittikten Sonra”, Melisa Kesmez, “Atları Bağlayın, Geceyi Burada Geçireceğiz”, Mahir Ünsal Eriş, “Olduğu Kadar Güzeldik” diyerek bekliyorlar masanda. Lakin, Nuri Bilge Ceylan’ın harikulade ‘Kış Uykusu’nu izledin ya, aklın fikrin Çehov’da. Dönüp dolaşıp aynı kitapları okumak melankoliklerin en belirgin özelliği, öyle demiyor muydu Susan Sontag? Hep aynı şarkıları, kalbinin şiirini ayaklandıran şarkıları dinlerken. Şimdi, şu anda Schubert… Bir zamanlar babaannenin kemanıyla çaldığı...
Bir günce-roman bulabilir misin, ‘Malte Laurids Brigge’nin Notları’nın yanına yaklaşabilecek bir şiirsel denemeler toplamı? Joyce, Proust ve Kafka’dan önce bir şair, Rainar Maria Rilke, modern romanın temellerini atmıştı bu kitabıyla. Evet, bir şairdi, varoluşçu yöntemle bireyin iç depremlerini ilk kez vurgulayarak modern Avrupa edebiyatını başlatan. Her şey şiirle başladı, şairle başladı her şey bu dünyada.
Yeni şiirlerin, yeni şairlerin vaktidir: Anne Carson, ‘Kırmızının Otobiyografisi’nde, serinkanlılıkla dışarıda bırakıyor dışarıdaki şeyleri. İgor İsakovski, “içimizdeki diğer yarıyı bırakacağız / sorsun dursun kendine, / ne kadar sürerdi büyü, dünyaya değmemiş / deniz damlacıkları serpilirken üstümüze” diyor. Sen dönüp dolaşıp Furuğ okuyabilirsin yine, hazırlıksız yakalandığın bir keder dalgasında boğulmamak için, “Kuş ölür, sen uçuşu hatırla” diyebilirsin.
Evvelce okumadığın romancıların vaktidir: Carlos Fuentes, ‘Artemio Cruz’un Ölümü’nü anlatsın bu yaz, Mario Vargas Llosa ‘Üveyanneye Övgü’yü. Evvelce okuduklarının da vakti: Malraux, ‘Umut’ desin bir kez, bin kez daha. Aytmatov, aşkla seslensin adını: ‘Cemile’…
Bu aralar epey uğraştın, şiire yakın felsefecilerle: Lacan, Wittgenstein, Spinoza. Birer kitap önersen, Nami Başer’den ‘Lacan’, David Edmonds ile John Eidinow’dan ‘Wittgenstein’ın Maşası’, John Berger’den ‘Bento’nun Eskiz Defteri’.
Felsefeye yakın şairler mi? Enis Batur’u kastediyorsan, o her zaman yeni; hızına yetişebilirsen yetiş de oku. Sen okurken birkaç kitap daha yazmış olacaktır nasılsa. Ahmet Oktay yazmıyor mu artık, bilgeliğin doruğudur Ahmet Oktay, sen bunca yazdıklarını tekrar tekrar oku!
Dedenin yıllar yıllar önce önerdiği roman: André Maurois – İklimler. Herkes okusa keşke: “Kadınlar bedenlerini nasıl verirlerse, erkekler de ruhlarını öyle verirler: Bölge bölge, en açıktan en gizliye doğru.” Bir de Platonov okusa herkes, Platonov ve Romain Gary ne yazdılarsa okusa. Bir de Turgut Uyar… “Şair bir tavırdır ve şiirinin de üstünde bir yerdedir.” Tavrın bu yaz da en delikanlı, en deli, en âşık tavır olsa.
Hızla gelişse kalbin, kalbimiz hızla!