Yaşadığımız bu dünya nasıl bir dünya olurdu eğer doğal hali ile bize sunulduğu gibi sürdürebilmiş olsaydık yaşamı? Sınırlar koymasaydık aramıza; öteki demeseydik yanı başımızdakine... Hadi koyduk diyelim sınırları, bu kadar inanmasaydık kendi yarattığımız yalana... İnsan öyle bir varlık ki önce düşüncesinde yaratır yalanı... Sınırları, ulusları mesela. Sonra da inanır gerçek olduğuna kendi yarattığı bu yalanın. Farklı olduğuna inanır gerçekte olmayan, harita üzerine kendi çizdiği o çizginin ötesindeki kardeşinin kendinden farklı olduğuna, korkulası, ya da en azından temkinli yaklaşılması gerektiği, endişe verici olduğuna...
Nişantaşı'nda bir cafe'de kaldırımda oturup çayını içerken masasına yanaşan minicik çocuğun, elinde bir Selpak paketi, dudağında öğretilmiş bir dua, satış yapar gibi dilenmesi... Sorsan: nerelisin sen güzel kız? 10 yıl öncesinde belki de sormayacağım bir soru. Ya da cevabı ülke sınırlarını belki de aşmayacak bir soru. Bu günlerde cevap ağırlıkla aynı geliyor: Suriyeli... Yakın gelecekte Türkmen’im diyecek belki de. Kim bilir?
Bilinmez mi? Bilinir elbet. Zamanımızın ve üzerinde yaşadığımız en büyük sorunu. Oysa bundan binlerce yıl önce göç bir sorun değil, bir doğal yaşam biçimi idi. Hava şartlarına ve ihtiyaçlarına göre deplasmanda olurlardı insanlar. Uygun buldukları yere konuşlanır geçici bir süre için oranın olanaklarından istifade ederlerdi.
Bugün Türkiye Ortadoğu'nun güçlü ülkesi olması düşüncesi ile Suriye'de, Irak'ta yaşanan katliamlardan kaçan mültecileri kabul ediyor. Kabul ediyor etmesine, onlara yaşamı idame etme üzere kapılarını açıyor açmasına da... Sonra hep aynı: Yine yokluk, yine açlık, yine sefalet.
En önemlisi de sınırlar. Ufak ufak değişiyor ülke demografisi... Bundan on yıllar sonra tamamen karışmış olacak toplum. Hükümetlerin görevi belki de buna yönelik stratejiler geliştirmek. Nasıl adapte olacaklar, eğitimleri nasıl sağlanacak gibi soruların cevaplarını üretmek.
Düşünmeden edemiyor insan, bu tip önlemler ve uyumlama süreçleri sonrasında toplumsal hareketlilik ivme kazanır ve ulusal dediğimiz yapay sınırlar ortadan yok olup doğal bir dünyada yaşama şansını yeniden yakalayabilir mi insanlık? Dağa kaçırılmadan çocuklar; güneydoğuda, Nijerya’da ya da İsrail'de; rehin alınmadan, katledilmeden insanlar orada ya da burada. Dağlar sadece doğal yaşamın, kayak sporunun ya da keyifle yaşamanın mekanı olabilir mi?
Yapay gerçeklikten sıyrılıp doğal olana dönüş bütünleştirici etkisini yaratabilir mi insanlığın üzerinde?