Haber ajanslarının dahi tarafsızlığının sorgulandığı, basın ve medya sektörünün içinden geçtiği sıkıntılı süreç düşünüldüğünde Twitter başta olmak üzere sosyal medya habere doğrudan ulaşım imkânı sağlaması açısından önem taşıyor. Üstelik dünyanın dört bir köşesinden haber taşıyan saha muhabirlerinin kişisel izlenimlerini aktarmaları ile haberin yayılması açısından zaman/mekân farkı giderek kapanıyor. Doğru bir takip listesi hazırladığınız takdirde sadece bilgi akışını kontrol etmek değil olaylar üzerine konusunda uzman kişilerin yorumlarını, yayınlanmış yazılarını da takip ederek tartışmalara katılmanız pekâlâ mümkün.
Cepheye gitmeden savaşın neye benzediği hakkında kafamdaki ilk fikirler 1991 Körfez Savaşı sırasında televizyona yansıyan füze görüntüleriyle oluşmuştu. Birbirinden iddialı füze isimleriyle tanışmış, yüzünü görmediğim düşmanların bertaraf edilişine/ölümüne adeta bilim kurgu filmi izler havasıyla tanıklık etmiştim. Zaman geçtikçe uzaktan kumanda savaşlar topyekûn kara harekâtlarının daha çok yerini aldı. Bilgi teknolojisindeki ilerlemeler de haber alma mecralarımızı çeşitlendirdi. Şimdi savaş dahil her türlü toplumsal olayı sosyal medya üzerinden dakikası dakikasına takip edebiliyoruz. Öyle ki savunma bakanlıklarının resmi sitelerinden yapılan kırmızı alarm duyurularını, operasyona dair füze sayısı gibi teknik bilgileri, Birleşmiş Milletler hesabından ölü, yaralı ve mülteci sayısını öğrenebiliyoruz. Bölgeden muhabirlerin paylaştıkları birbirinden çarpıcı fotoğraf ve video bağlantıları tüm dehşetiyle bizi haberin kaynağına taşıyor.
Bir taraftan blog yazarlığının yaygınlaşması, diğer yandan Twitter ve Facebook gibi paylaşım platformlarının kullanıcı sayısındaki artış, sosyal medyanın giderek fikirsel bir mücadele alanı haline gelmesinin önünü açıyor. Bu yönelişi, gazetelerin, haber ajanslarının, devletlere bağlı resmi kurumların, sivil toplum kuruluşlarının ve hatta radikal örgütlerin kendilerine hesap açmalarından okumak mümkün. Sosyal medyanın erişim gücünü keşfeden aktörler kendi kampanyalarını yürüterek gündem oluşturabiliyor, herhangi bir konuda kamuoyunu yönlendirebiliyor. Günümüzün popüler tabiriyle sosyal medya algı yönetimine fırsat sunuyor.
Türkiye İstatistik Kurumu TÜİK 2013 verilerine göre 75 milyon nüfuslu Türkiye’de internet kullanıcılarının sayısı 36 milyon civarında. Bunun yüzde 31’i Twitter kullanırken, yaklaşık 32 milyon Facebook kullanıcısı olduğu söyleniyor. Kitlelerin mobilizasyonu açısından sosyal medyanın rolünü abartılı bulanlar yok değil. Eleştiriler daha çok etkin kullanıcı sayısının toplam nüfusa oranla düşük olmasından yola çıkarak temsil sorunu üzerinde yoğunlaşıyor. Daha da ileriye götürürsek, paylaşımcıların kendileri gibi düşünenleri etrafına toplayarak kendi gerçekliklerini yaratan sanal bir alemde vakit geçirdiklerini savunanlar da mevcut. Oysa sosyal medyada etkin olan kullanıcıların arasında akademisyen, gazeteci ve düşünce önderlerinin bulunduğu da bir gerçek. Bu eğitimli ve nitelikli kitlenin tartışmalara yön verme potansiyelini göz ardı etmemek gerekiyor.
Haber ajanslarının dahi tarafsızlığının sorgulandığı, basın ve medya sektörünün içinden geçtiği sıkıntılı süreç düşünüldüğünde Twitter başta olmak üzere sosyal medya habere doğrudan ulaşım imkânı sağlaması açısından önem taşıyor. Üstelik dünyanın dört bir köşesinden haber taşıyan saha muhabirlerinin kişisel izlenimlerini aktarmaları ile haberin yayılması açısından zaman/mekân farkı giderek kapanıyor. Doğru bir takip listesi hazırladığınız takdirde sadece bilgi akışını kontrol etmek değil olaylar üzerine konusunda uzman kişilerin yorumlarını, yayınlanmış yazılarını da takip ederek tartışmalara katılmanız pekâlâ mümkün.
Elbette, sıkça dile geldiği üzere sosyal medyanın karanlık yönleri de var. Bir kere manipülasyona ve dezenformasyona çok açık. Edindiğiniz bilginin doğruluğunu çeşitli kaynaklardan kontrol etmediğiniz takdirde geçen haftanın haberine ilişkin paylaştığınız bir fotoğrafın iki sene evvelki bir olaya ait olduğunu neden sonra fark edebiliyorsunuz. Editörden geçmeden filtresiz şekilde haber paylaşımı şiddet içerikli görsellere maruz kalınmasını da beraberinde getiriyor. Bir de özellikle Twitter’da yanlış anlaşılmaya açık bir ifade sonucu sözel saldırılarla, toplu linçle karşı karşıya kalmak da var işin ucunda.
Risklerine rağmen sosyal medya hayatımızın giderek daha büyük bir parçası haline geliyor. Elimizden düşürmediğimiz akıllı telefonlar ve tabletler aracılığıyla diğer insanlarla bağ kurarak demokrasi kuramlarındaki kamusal alana küresel bir boyut da katıyoruz. Çarpıcı mesajlar, ilgi çekici görseller kullanarak fikrimizi savunuyor, itiraz ediyor, kendi 15 dakikalık şöhretimizi yaşıyoruz.
Çoğu zaman muhalif seslere yer vermesi sebebiyle iktidarların bir kısmı sosyal medyayı baskı yoluyla kısıtlamaya çalışırken bu gücü etkin bir şekilde kullanmayı tercih edenler de var. Örneğin, ABD Savunma Bakanlığı Askeri Araştırmalar Merkezi (DARPA) ‘Stratejik İletişimde Sosyal Medyanın Rolü’ başlıklı bir araştırma yürütüyor. Araştırmanın 9 Temmuz’da paylaşılan detaylarına göre başlıca hedef sosyal medya kullanıcılarının birbirleriyle etkileşim kurma şekillerini, habere verdikleri tepkilerini inceleyerek, karalama kampanyalarının önüne geçebilmek ve doğru bilgi akışını sağlamak. Bu şekilde örneğin Twitter’da herhangi bir kampanya başlatmadan önce o kampanyayı en etkili şekilde yayacak kullanıcıların stratejik hedef olarak belirlenebilecek. Özetle, rakip güçlerin enformasyon üstünlüğünü kırmayı hedefleyen DARPA sosyal medyanın psikolojik savaş alanı haline geldiğini kabul ederek bu dinamizmden verimli bir şekilde yararlanma yolunu seçiyor.
Birbirinden vahşi infaz görüntülerinin bağlantılarını internet üzerinde paylaşan İslam Devleti’nin (İD) saldığı dehşet sayesinde tanınırlığını ve fetih gücünü artırdığını düşünürsek, sosyal medyanın moral üstünlük elde etmek açısından rolünü küçümsememek gerek. Savaşların masa başında veya savaş meydanında kazanıldığı savunanlar için sosyal medya yeni muharebe alanımız. “Bilgi güçtür!” mantığından hareketle, ilerleyen dönem stratejik iletişimi başarılı yönetenleri bir adım öne geçirecek.