İnternette birçok insan kendini olmadığı gibi gösterir. Eşine ilgi göstermeyen bir koca internette kendine duygusal ve romantik bir hava katabilir; saçını zor tarayan bakımsız bir kadın internette bir manken edasıyla yazışabilir.
İnternette birçok insan kendini olmadığı gibi gösterir. Eşine ilgi göstermeyen bir koca internette kendine duygusal ve romantik bir hava katabilir; saçını zor tarayan bakımsız bir kadın internette bir manken edasıyla yazışabilir. Otuz yaşında bir kadın, hayatının erkeğiyle tanıştığını zannedip farkında olmadan on dört yaşındaki bir ergenle konuşuyor olabilir. ‘Miş gibi’ yapmanın dorukta olduğu noktadır internet. Kötü niyetli, sapkın insanlar tarafından kullanıldığı zaman ‘miş gibi’ olmak çok hazin olaylarla sonuçlanabilir. Gazetelerin üçüncü sayfalarında yayınlanan genç kız kaçırma, taciz ve cinayet olayları gibi…
***
Sanal ortamda kendini olduğundan biraz farklı gösterme, çoğu insanın yaptığı bir şeydir. Çoğu zaman insanlar sadece mutlu anlarını sergiler örneğin. Ağustos ayında Facebook’a göz atarsanız, arkadaşlarınızın Altınkum’da denize girdiğini, mavi yolculukta günbatımını seyrettiğini, Paros’ta deniz mahsulleri yediğini, Burgazada’da rakı balık keyfi yaptığını görürsünüz çünkü Facebook’da tek paylaştıkları budur. Hâlbuki şu anda çoğu Levent’te plazalarda, Eminönü’nde, Avcılar’da, Gebze’de çalışmakta, gelecek hafta başlayacak okullar için çocuklarına kitap ve forma alışverişi yapmakta, bebeklerini emzirmekte, evlerini toparlamaktadırlar. Hayatın bu yönleri sosyal medyaya yansımaz. Gerçekçidir, ilginç değildir. Bir zararı da yoktur tatillerin iç açıcı resimlerini paylaşmanın. Mutluluğu paylaşmak güzeldir. Zaten bu paylaşımları gören o güzel resimlerin gerçek hayattan çalınan güzel dakikalar olduğunun bilincindedirler. Kimse kimseyi kandırmaz.
Ancak bir de kandıranlar var…
Daily Telegraph’ın haberine göre 2007 yılında evli bir çift, birbirlerini birbiriyle online mesajlaşarak aldattıkları ortaya çıkınca boşanmış. Sana ve Adnan adlı çift, birbirinden habersiz girdikleri chat odalarında saatlerce sohbet ederek evliliklerindeki problemleri birbirlerine anlatmış. Aynı tür mutsuz bir evliliğin içinde olduğunu fark eden ikili, buluşmaya karar vermiş. Buluşunca da kimlikleri ortaya çıkmış ve ikisi de diğerini aldatmakla suçlamış. Eşlerden Adnan, “Bana bu kadar güzel şeyler yazan kadının, evde yıllarca bana tatlı bir laf etmeyen karım olduğuna inanamıyorum,” demiş.
Sizce bu olayda kandırılan kişi kim? Bence buradaki trajikomik olay, kendi kendilerini kandırmaları... Sana gibi internette kendini anlayışlı, tatlı gösteren her kadın, ya da kendini sabırlı, sorunları saatlerce dinler gibi gösteren her erkek, sadece kendini kandırmış oluyor. Eğer karşılarına başka insanlar çıksa idi, ilişkileri heyecanları geçtikten sonra yine sönecekti. ‘Miş gibi’ yapan iki karakter, birbirlerine ve kendilerine karşı dürüst olamadıkları için, bir noktada kendilerini ele vereceklerdi.
Sanal aldatma sadece çiftlerin birbirini aldatması anlamına gelmiyor. İki kitaptan alıntı yapıp Twitter’da kendi düşünceleri gibi aktaranlar, “Ben hiç televizyon seyretmem, sadece kitap okurum,” dediklerini unutup dizilerin hayran sayfalarına üye olanlar, müthiş yeni ilişkisini bıktırıcı derecede sosyal medyada çarşaf çarşaf fotoğraflayanlar, her rakı, şarap, votka içtiği zaman resmetme ihtiyacı duyanlar… Bu kadar içiyorsanız alkolik olur, bu kadar okuyorsanız, insanlara aktaracak birbirinden kıymetli fikirleriniz varsa, inanılmaz mutluysanız sosyal medyada bu kadar vakit harcayamazdınız. Sanal aldatma kendinizle başlar…