Yahudileri Babil esaretinden, ilmi ve kehanetiyle kurtaran Daniel Peygamber, Babil Kralı 2. Nebukadnezar zamanında (MÖ 605-562) yaşamış. Kralın zulmü yüzünden Hz. Daniel, delikanlılık çağına kadar mağarada dişi ve erkek aslan tarafından büyütülüp korunmuş. Sonra kavmin arasına karışmış. Tarsus’ta kıtlığın yaşandığı günlerde şehre ayak basmasından itibaren bolluk olmuş. Bu nedenle de Babil’e hatta hiçbir yere gönderilmemiş. Ölünce, Tarsus’ta şimdiki Makam Camisi’nin bulunduğu yere gömülmüş.
Çağın en büyük maratonu haline dönmüşken, kalemi kağıdın üzerinde koşturmamak haksızlık olurdu. Ruhu iyileştirmek tüm mesele... Niye hasta, onu da bilmiyoruz! Ama etrafımızda örülen görünmez halkalar, kaçacak yer bırakmamış gibi.
Bütün kitapçıların satış sıralamalarında önlerde giden, ‘yeni hayat felsefesi’! Mesele bu. Başlıklar farklı, özü hep aynı; “her şey aslında senin elinde”...
Uzak dursam bile okuyan birileri anlatıyor, olmadı TV’de bir yerde yakalıyor. Kimileri sosyal medyada sırf ruhsal, kişisel artık allah ne verdiyse- özlü sözler dahil gelişim tüccarlığı yapıyor.
Kitabı okurken kendisini daha iyi hissedip, bitirdikten sonra yine eski tas eski hamam olduklarını anlatanlar cabası... Ta ki başka aynı kalıp, bir ruhsal gelişim kitabı daha kendisini sarana kadar. Sonra yeniden aynı sarmal!
Ey ruhum diyorum, içime! Bunca şey okudum, duyduysan iki tıkla da bari bir faydan dokunsun!
Ses yok...
Tüm bunları Tarsus’da düşünüyorum. Bazen sorularımın cevapları, başka şehirlerde karşıma çıkıyor. Toprağın mı, yoksa yollara düşmenin mi kerameti, bilmiyorum. Belki de sadece hareket etmenin gizemidir.
Gerçek; içimizde açılan deneyim deliklerinin, ruhsal gelişim diye nitelenen ve sektör haline dönen bu kitaplarla kapanmayacağı... Tarsus, buna ikna ediyor beni.
Kendi adıma, ruhum aksiyonsuzken daha bir kızgın oluyor içimde. “Yürü be kadın hayat, ne hissetmen gerektiğini okuyarak geçmez, yaparak, dokunarak geçer!” gibi uğultulu şeyler duyuyorum kulağımda.
Daha ‘enteresan’ bir kadın olabilmek için ruhsal gelişim kitapları okuya okuya şişen arkadaşım Aslı, feryat ediyor; “Kör oldum ama kadın olamadım” diye. Seneleri koca veya para aramakla geçen başka tanıdıklarım ise hep bir şeylerin ucunda bekler gibi! Ha oldu ha olacak! Tühh bee durumları... Hani o kadar yakındı bu kez! Neyse durun, bu seferki kitapla kesin olacak! Vallahi de billahi de olacak…
Tanıdığım başka meşhur biri, kendisinin insanları iyileştirdiğine inanmaya başladı. Melekler, ışıklar anlat anlat bitmiyor. Eskiden fıkra anlatırdı daha çok eğlenirdik. Sanki ruhumuza daha iyi gelirdi o kahkahalar. Her şey daha gerçekti. Şimdi gerçekçi bile gelmiyor. En azından bana!
Yanlış anlaşılmasın hepsine saygım var. Ama doğalına ve akışına bırakmak yerine fazla mı zorluyoruz diye düşünüyorum.
Bugün hayata yüklediğim anlamlara Tarsus’da bulduğum gözlükle bakacağım. Gerisi henüz keramet...
Dedim ya bazı topraklar aradığınızı sanki buyur edercesine önünüze koyar. Anadolu kültürünün güzel mirası ağırlamak, sadece sofralarında değil, sizi saran sorulara da cevapları var. Cevaplar sofrasına buyur ediyor. Tarsus da öyle bir yer. Kafamı henüz kaldırmışken, arkamı döner dönmez Tarsus’un ortasındaki Şahmeran heykeliyle burun buruna geliyorum. Isıracakmış gibi bakıyor… Kafasının ucuyla işaret ettiği yere dikkat kesiliyorum.
Biraz ilerdeki türbe gibi ama çok da yeni görünen camekân bir yapı gözüme çarpıyor.
Kapıdaki görevliden öğreniyorum. Meğer Hz. Daniel’in türbesiymiş… Türkiye’deki tek peygamber kabri de diyebilirsiniz. Makam Camisi’nin 2006’daki inşaat çalışması sırasında bulunan mezarlar arasından, Osmanlı kayıtlarına ve tariflerine göre tespit edilerek, restorasyon çalışmaları yapılmış.
Yahudileri Babil esaretinden, ilmi ve kehanetiyle kurtaran Daniel Peygamber, Babil Kralı 2. Nebukadnezar zamanında (MÖ 605-562) yaşamış. Kralın zulmü yüzünden Hz. Daniel, delikanlılık çağına kadar mağarada dişi ve erkek aslan tarafından büyütülüp korunmuş. Sonra kavmin arasına karışmış. Tarsus’ta kıtlığın yaşandığı günlerde şehre ayak basmasından itibaren bolluk olmuş. Bu nedenle de Babil’e hatta hiçbir yere gönderilmemiş. Ölünce, Tarsus’ta şimdiki Makam Camisi’nin bulunduğu yere gömülmüş. Ama derinlere, mazgal demirlerin altına öyle sağlam gömülmüş ki adeta bereketin, bolluğun harcı yapılmış bu topraklara. O vesile ile insan hatırlıyor ne zengin topraklarımız var diyenleri. Üstelik harçları insandan karılınca...
Düşünün binlerce yıl evvel geldiği Tarsus, kuraklıkla, susuzluk ve açlıkla mücadele ederken, ayağını bastığı gibi yeşermiş, bereketlenmiş her yer... Sonra başımızın üstünde yeri var denmiş, keramet kabul edilmiş... Ayağı uğurlu gelmiş. Fakat yaşarken gördüğü hürmet, ölü bedenini Tarsus’tan ayırmamış.
Sözün özü; hayat gezince ve dokununca güzel. Gezdiğiniz yerlerin hikâyeleri daha güzel… Gezerken roman okumak daha şahane...
Romanlar ruhunuza o kitaplardan çok daha fazla dokunur. Ve gezdiğiniz topraklarımız değerli insanların harçlarından, canlarından kanlarından oluşuyor.