Çatışmanın ilk günlerinde yazmıştım, İsrail ve Hamas yeniden hiç bitmeyen bir savaşın rövanşına giriştiler. Dört çocuğun öldürülmesiyle tırmanan olaylar, tarafları nihai amacı tam belirlenemeyen bir çatışmaya sürükledi. Barış anlaşmasına varamayan, ancak ateşkeslerle mola alan İsrail ve Hamas, defalarca denedikleri gibi bu sefer de düşmanlarını yok edemedi, haritadan silemedi. Hamas’ın ‘terör tüneli’ olarak anılan, Gazze’den İsrail’e bağlanan tünellerin inşasına ve silah üretimine hız verdiğinin açıklanması, sil baştan başlangıç noktasına geri dönüldüğünün de kanıtı.
Her seferinde olduğu gibi, iki taraf da kendi zaferlerini ilan ettiler ancak gerçekte bir kazanan yok. Başta can kayıpları olmak üzere yaşanan zarar ve acı ortada. Çatışma öncesi Filistinliler nezdinde dahi destek kaybeden, ekonomik sorunlarla boğuşan, şimdilerde çatırdamakta olan birlik hükümetinden medet uman Hamas, etraf durulduktan sonra yeniden düşecek olsa dahi, bir direniş örgütü olarak popülaritesini arttırdı.
İsrail ise medya savaşını yine kaybetti. Hamas bu cepheyi başarıyla yöneterek kendilerini kurban, İsrail’i saldırgan taraf olarak lanse edebildi. Burada sorulması gereken en önemli soru; İsrail’in sert, güçlü, yenilmez imajını çizdirmemek için mi, yoksa gerçekten de halkla ilişkilerin önemine inanmadığından mı bu şekilde davrandığı. Dünya kamuoyunun düşüncesine hükmedebilmek, boykot çağrılarından var olma hakkı sorgulanmalarına kadar olan mücadelesinde önemli bir araç oysa.
Önümüzdeki günlerde görüşmelere devam edileceği söylenen ateşkese ulaşıldığına ve Türkiye’deki yoğun seçim kampanyaları bittiğine göre Türkiye-İsrail ilişkilerinin geleceğinin nasıl olacağına bakabiliriz artık.
İki ülke, diplomatik ilişkilerin kesildiği ancak üst düzey bazı görüşmelerin sürdüğü, savunma projeleri dursa da istihbarat işbirliğinin devam ettiği, turizm etkilense dahi ticaretin arttığı ve her iki tarafın da benimsemiş gözüktüğü ‘yeni bir normal’ durumu yaşıyor uzun süredir. Gazze çatışması süresince, Türkiye’deki antisemitizmin uç noktalarına varan açıklamalar karşısında İsrail genelde sessizliğini korusa da asıl tepki geçen hafta Washington’dan geldi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın güçlü Yahudi kuruluşu ADL (İftira ve İnkârla Mücadele Birliği) ile mektuplaşmasında ve ABD Başkanı Obama ile gerçekleştirdiği görüşmede altı çizilen ‘antisemitizm belası ile mücadele’ Türkiye’nin üstesinden öncelikle gelmesi gereken konu olarak önem teşkil edecek. Oldukça sıkıntılı bir süreçten geçen Türkiye-ABD ilişkileri için, Türkiye’nin ABD’nin bir diğer önemli müttefiki İsrail ile olan ilişkilerini de bir şekilde rayına oturtması gerekiyor.
Ortadoğu’nun tepetaklak olmuş yönetimleri, yaşanan otorite boşluğunun İslam Devleti (İD) gibi Türkiye sınırına dayanmış devlet dışı aktörlerce doldurulmasının yarattığı tehlike, Türkiye ve İsrail’in ortak hareketini zorunlu kılıyor. Tüm dünya Ukrayna ve İD ile yatıp kalkarken aradan sıyrılan ve her şeye rağmen nükleer programında ilerleyen İran’ı da unutmamak gerek. Doğu Akdeniz’in önemli enerji oyuncusu olma şansını kaybetmek istemeyen Türkiye’nin buradaki yeni oyun kurucunun İsrail olduğunu kabul etmesi, İsrail’in de en düşük maliyetli seçenek olan Türkiye’den vazgeçememesi ilişkilerin düzeltilmesi için bir diğer önemli etken.
Obama’nın açıkça vurguladığı gibi bunun ilk adımı Türkiye’deki antisemitizmin önüne geçmek. Yaşanan onca acıya rağmen, Gazze fonu adı altında Yahudilere Varlık Vergisi benzeri zorunlu bir verginin getirilmesinin teklif edilebildiği, vitrinlere ‘Köpek Yahudiler giremez’ yazılabilen bir iklimde antisemitizm bir anda yok olmaz, olamaz. Ancak bu ‘bela’ ile savaşılırsa eskisi gibi inine çekilecek, bugünlerdeki gibi rahatça, pervasızca dile getirilemeyecek.
Her iki ülkedeki olumsuz kamuoyu algısına rağmen ilişkilerde bir iyileşme yaşanması, Türkiye ve İsrail’in ortak stratejik çıkarları ve ABD’nin de baskısıyla beklenenden daha kısa bir sürede gerçekleşebilir. Ancak Türkiye-İsrail ilişkilerinde Ortadoğu’nun bilinen kuralının geçerli olduğunu hatırlamakta fayda var. En ufak bir taşın çekilmesi bile tüm dengeyi bozarak kuleyi yıkabilir ve Türkiye-İsrail ilişkilerinde bu taş Filistin. Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun açıklamasından da anlaşıldığı gibi ikili ilişkiler Filistin’e, özelde de Gazze’ye bağlı. Özetle Hamas’ın atacağı bir roket İsrail-Hamas ateşkesini sona erdireceği gibi Türkiye-İsrail ilişkilerini de patlatabilir.