Toplum olarak seviyoruz futbolu. İlgileniyoruz hani baya. Misal, pazar günü maç oluyor, bütün bir hafta onu konuşabiliyoruz. İş aralarımızda, ders bitimlerimizde hemen futbola sığınıyoruz. Aslında uzaktan bakılınca her şey güzel. Diyeceksiniz ki sorun ne? Şöyle izah edelim:
"Futbol ülkesiyiz biz, oley!" diye seviniyoruz fakat çizgimizi bulamıyoruz bir türlü. Sürekli değişen Anayol, Refahyol hükümeti gibiyiz yani. Bunu en son Fenerbahçe-Gaziantepspor maçında gayet iyi gördük. Gökhan Gönül yere düştü hakem penaltıyı çaldı, hemen başladık Gökhan’a saydırmaya. Fenerbahçe'nin ezeli rakiplerinin bile yıllardır sevip saydığı, facebook sayfalarında, "Fenerbahçe’ye fazla bu adam" yazılan adam birdenbire vatan haini ilan edildi. Çizgimizi yine değiştirdik. Çiller gitti Erbakan geldi yani… Ama merak etmeyin bir iki haftaya Mesut Yılmaz'ı getiririz başa, Gökhan'ı yine baş tacı ederiz. Bir kararımız yok abi işte kabul edelim.
Bu örneklerden sürüyle saymak mümkün ne yazık ki. Ancak en acılarından biri, Rahmetli Özhan Canaydın’ın vefatından önce ona küfürlü marş yazıp avaz avaz söyleyen Fenerbahçe taraftarının, Canaydın vefat ettikten sonra "dünyanın en centilmen başkanıydı", "harika adamdı" diye atıp tutmaları. Bu son noktadır. Şimdi de Mesut Yılmaz'ı alıp başa orduyu geçirdik. Tam o yıllar yani, her şeyi üç günde unutup değiştiriyoruz. Biz de futbolumuz kadar seviyesiziz ne yazık ki. Ya da futbolumuz bizim kadar seviyesiz mi desek?
Kendimize futbol ülkesi diyoruz, evet haklıyız. Ben bu kadar ortaya karışık, güzel, yanarlı dönerli futbol görmedim arkadaş. Hastasıyım Türk futbolunun, 28 Şubat gibi maşallah.
Bu arada Alex'i çok severdim ama iyi ki gitmiş hiç koşmuyordu!
Herkese kararında, mutlu ve sağlıklı bir yıl dilerim. Shana Tova!