ABD’de lokantalarda dikkat ettim: Masamıza hizmet veren gençler kâğıt kalem kullanmaksızın 6-7 kişilik siparişi kusursuz akıllarında tutabiliyorlar. Umarım kaba kaçmaz ama bence ortalama zekâ sahibi olan bu gençlerin, hiçbir özellikleri olmadığı halde nasıl siparişleri eksiksiz getirdiklerine hep hayret etmişimdir.
Pazar günü dinlediğim Eran Katz, benim için konuyu aydınlattı. Hafıza rekortmeni Katz, Guinness kitabında yerini almış bir yazar ve konuşmacı. Hafıza üzerine öğrettiği taktikler, gençlerin başarısını anlamama yardım etti. Öncelikle şevk ve coşkunun hafıza üzerindeki etkisini anlattı.(Bahşişle çalıştıklarını hatırlatırım) Gerçekten de coşku ile yaptığımız her şey belleğimizde daha derin bir yer ediniyor, ilk tecrübelerin hiç silinmemesi gibi. Mekanik ve uyuşuk beyinle yaptığımız pek çok şey hafızamızdan yitiyor. Bir taktik de, hafıza için anlamsız ve zor parçaları o anda akılda kalabilecek objelere bağdaştırabilmekmiş. Örneğin garsonun bana bakıp kıvırcık saçlarımı bükümlü patates tavayla, uzun burunlu arkadaşımı sosis porsiyonla, geniş kalçalı arkadaşımı da antrikotla bağdaştırmış olabileceği gibi. Aynı şekilde tarihsel bir akışı çalışırken onu evinizdeki odalarla veya objelerle ilintileyerek bir örgü oluşturup daha sonra fazla ezbere gerek duymadan sayabilmek gibi.
Diyelim ki hafızada tutma tekniklerini biliyoruz, ama tekniği uygularken yanımızda cep telefonu titreşiyor veya Skype’tan bir mesaj geliyor. Katz’ın çok çarpıcı istatistiğini vereyim: Gözünüzü o tür bir dış uyarana kaydırmanız, gerçek işinize tekrar dikkatinizi tam vermeyi 15 dakika geciktiriyor.
Ve diyelim ki teknikler sayesinde yeni bir dil öğrenmeye başladınız veya kanun kitaplarını hafızlamaya başladınız, kafanızda ilintilediklerinizin bir süre sonra çorba olma ihtimali var mıdır? Katz’a göre yoktur. Zira öğrenme budur: ilk beyine alınanların artık özümsenmesi ve üzerine yeni bilginin inşa edilir kıvama gelmesi.
Her şeyi hatırlayabilmek bizi hafıza kayıtları altında ezmeye başlar bir süre sonra, bazen kasten bazen de farkında olmadan unutmaya başlarız. Unutmanın da hatırlamak gibi bir çaba gerektirdiği durumlar vardır. Freud, unutmanın aktif bir bastırma şekli olduğunu savunur. Kişiyi endişe, korku, kıskançlık gibi duygulardan korumak amaçlı… Nietzsche de acı duymayı kestiğimiz şeylerin hafızadan silindiğini aksi taktirde bizimle dolaşmaya devam ettiğini savunur.
Stratejik unutma deniyor buna, hem kişilerde hem toplumlarda sıkça rastlanıyor. Hafıza seçici davranıyor. Örneğin, topluluk beraber seyahate gidiyor, iki kişinin utanç verici kavgasına şahit oluyorlar. Ancak seyahat bitince münasebetsiz konuşmalar hiç olmamış gibi davranıp seyahatin genel heyecanı ve eğlencesi hatırlanabiliyor. Böylece itibar korunması sağlanıyor. Hatta o tür bir kavganın olmadığı ile ilgili çok kuvvetli bir iddia sıkça tekrarlanırsa, kabul edilir yeni bir hatıra, eskisinin yerini alıyor.
Stratejik unutmayı toplumların tercih etmesinin sebebi bazen de suçlamaları ve sonuçlarını bertaraf etmektir. İnkârın yeteri kadar güçlü yapılması, bir ağızdan yeni doğrunun cesurca tekrar edilmesi, suçlamaları uzaklaştırmaya gerçekten de yaramaktadır.
Kısacası, hafıza, yoruma açık bir organizma. Hatırlanması desteklenen ve şart koşulan şeyler, anma törenleri ve görseller sayesinde hep hafızamızda. Hatta ticari ürünlerle üstümüzde, duvarımızda, elimizde.
Kundera’nın biraz siyasi bir alıntısı ile bitireyim: Hatırlamak unutma ile sürekli savaş içinde, tıpkı bireyin iktidarla olan savaşı gibi.