Reklam arası/ Göçebe bakış

Dalia MAYA Köşe Yazısı 0 yorum
1 Ekim 2014 Çarşamba

Reklam arası vermeli. Yaşama bir reklam arası vermeli. Sorgulamak için. Her an bir telaşın arasında yaşamıyor mu insan? Hayal edin iki dizi arası ya da haberler arası, reklam anında ne yapar insan? Tuvalete gider ya da kendine metazori yüklediği beslenme şekline ara verir. Mutfağa gider, buzdolabında, artık ne varsa tatlı, tuzlu, ruhuna bir ilaç gibi indirir bir anda midesine. (Suzy Hug Levi/ Reklam arası/Diyet arası). Günün yıpratıcı temposunda bir damla endorfin! Tadı ile, kokusu ile başka bir dünyaya götürür bu an onu belki. Çocukluğunun salt ‘kendi’ olduğu anlarına. Yaşam o aradadır. Büyüdükçe ara vermişizdir yaşama. Ve, zaman içinde, sıklıkla farkında bile olmadan bir çeşit şiddet uygulamaya başlamışızdır kendimize. Dışarıdan kaynaklanan şiddetin yanı sıra, kendimize rağmen kendimize uyguladığımız şiddet de Demokles’in kılıcı gibi (Şebnem Arıkan/Akşamüstü) sallanır her an yüreklerimizin üzerinde. Sakine Çil’’in Resmi Geçit’e çıkan penguenlerine dönüşürüz. Emre Senan’’ın üzerlerine sıçrayan kan damlalarından arınmaya çalışan karikatürize edilmiş insan suratları gibi kâh kızgın, kâh sıkkın, kâh gülümserken unuturuz aslında kendi kendimize yarattığımız bir konservede yaşadığımızı.

Unutur, giyiniriz üzerimize reklamlarda gördüğümüz ürünleri, sürünürüz derin mavilerin serinliğini hissetmek üzere Fuar kolonyasını (Gamze Taşdan/Derin Mavilerin Serinliği). Taze yediğimiz portakalın kabuğunun reçelini yapar yuva dediğimiz yeni topraklarda yurdumuzu, köyümüzü hatırlamaya çalışırız (Aslımay Altay Göney/Sıla Dükkanı). Bir an, bir koku, ya da bazan köyden gelen bir kovan baldan artakalan bir iz (Maria Sezer/Yaşam Alanı) özümüze götürür bizi. O an anlarız,  iki dizi arasında değil reklam arası. Tam tersine, asıl kendimize rağmen, yaşadığımızı sandıkça, hedef dediğimiz geleceğe doğru ilerlerken çeşit çeşit görevi üstlendikçe reklam arası vermişizdir yaşama.

Reklamlar, diziler, şöhretler giydirir sıklıkla kadınları. Onları izledikçe,  onları kendimizde yaşatır, kendimiz yaşadığımızı sanırız.  Reklam da zaten bunun için yapılır. Bir elbise, bir çanta, bir ayakkabı değil, bir hayal, bir yaşam şeklidir izleyiciye sunulan. Hayaldir, sıklıkla, kişiyi örten, ama kişinin özüyle, öz varoluş haliyle örtüşmeyen bir hayal sunar reklamlar.  O hayalin peşinde koşarken, unutur insan özünü. Bir kadının belki de en güzel olduğu an, üzerine ne giyerse giysin, (Şebnem Arıkan/Kış Bekarı) anne olduğu andır. Unutur insan. Yaşama reklam arası verdiğini dahi unutur.

***

Bir de göçmenler var yaşamlarına bir ara veren, mecburen ara veren. Yaşadığımız coğrafyada kimi kopup geldikleri yerlerle bağlarını hâlâ sürdüren, kâh aile kültürlerine işlemiş geleneklerle dışa vurulan, kimi daha bu sabah buluvermiş kendini bu çılgın şehri İstanbul’da: Endonezyalı Sanatçı Duto Hardono’nun Arter’deki Sync: Indon isimli eserindeki kırık plaklar gibi kırılmışsa da yaşamlar... Aynı pikaba yerleştirilen iki yarım plaktan çıkan müzik misali kırıldığı yerden devam eden yaşamlar...

Savaşın orta yerinde düşman silahlardan kopup gelen boş mermi fişekleri inanılmaz derecede estetik ama bir o kadar da acı veren nalın olmuş, her adımda yüreği dağlar (Filipinli Josephine Turalba / Skandallar). Katılıma açık çeşitli eserler sayesinde  biraz da göçmenlerin ayakkabısını giyer izleyici. Ancak o zaman bir nebze anlar belki -yargılamadan önce- yaşam yolları sekteye uğrayanları.

Arter’deki Göçebe Bakışı her ne kadar Güney Doğu Asya sanatına ve o bölgenin sanatsal, toplumsal, bireysel boyutlarına dair paylaşımcı ve etkileyici bir deneyim yaşatıyorsa da, sergiyi zamansız ve mekânsız bir göçmenlik hali üzerinden okumak mümkün. Son dönemde, şehrimizde her köşe başı rastlayageldiğimiz Suriyeli göçmenlerin, daha ileride Yezidilerinin, öncesinde Trakyalıların  ya da diğerlerinin detayda farklı olsa da kaderleri aynı yolu izler durur yaşam içinde, tıpkı ikonlaşmış erkek figürler üzerinden Taylandlı Vasan Sittihiket/Aynı yoldan geliyoruz eserinde sunduğu gibi... Bir ara alır yaşam, bir yaşlı nine kalır geçmişte ya da yeni yeni doğan bir bebe.... Kimi ilk bisikleti sürer bilinmezlikler dünyasına; kimi peşinden düşer yollara. Görünmez iplerle bağlıdır oysa insan insana. Her göç eden bir başka gidişin yolunu açar. Bugün kendi vatanında huzur içinde yaşayan insan bir de bakar, uyanmış yarına yabancı bir diyarda. Yalnız ve kimsesiz. Belki de unutulmanın ötesinde bir sanatçının tualinde (Dinh Q. LE/Hafızanın Dokusu) her bir izleyicinin okşamaları ile yeniden ortaya çıkmak, şefkatle anılmak, canlanmak üzere…

***

Reklam Arası Galeri Apel’de 18 Ekim’e kadar, Göçebe Bakış ise Arter’de 4 Ocak 2015’e kadar deneyimlenebilir. Bambaşka coğrafyalarda bambaşka sanatçıların bambaşka düşüncelerden yola çıkarak yaptıkları eserler arasındaki ortak noktaları aynı dönemde gezilebilecek iki sergide görmek oldukça ilginç. Kim bilir, belki de sadece aynı yoldan geldiğimizin değil, ama aynı yolda yürüyüp aynı yere vardığımızın da bir göstergesidir bu.

 

1 Yorum