Facebook’ta paylaşılanlar beni hep şaşırtıyor, sevgili okurlar. Oradaydık, buradaydık, misafirlerimiz vardı, onu yedik, şunu içtik... Yapabilen var, yapamayan var, nispet yapar gibi insanın gözünün içine sokmak niye? Yaşımızı başımızı almış insanlarız. Bu kadar mı doyumsuzuz? Haber değeri olan videoları, sevimli çocuk ve kanlı olmayan hayvan görüntülerini kuşkusuz zevkle izliyoruz ama kiminle, nerede yiyip içtiğiniz zerre kadar ilginç değil.
Çocukluğunu bildiğim bir bey, Roş Aşana ile Yom Kipur arası Uzakdoğu’ya gitmiş, bir tapınağa girmiş, putun önünde, ellerini Hıristiyanların dua ettiği şekilde birleştirmiş, öne eğilmiş poz veriyor ve ilan ediyor: “Artık Taoist olduğumun resmidir.” Tam 85 kişi de bunu beğeniyor. Nesini beğeniyor, bilemeyeceğim doğrusu. Kendimi tutamadım ve yorum yaptım: “Keşke şakadan bile bir putun önünde eğilmeseydin ” Cevap: “Bir değil, bir sürü put vardı.” Ben: “Daha iyi ya. Tam da Yargı Günleri’nde.” Cevap: “Başkalarını yargılamaktan vazgeçmenizi öneririm” ve parantez içinde açıklama (bu ciddi). Gördüğünüz gibi hemen kategorize ediliyorum. Üzüntüm mü daha ağır basıyor, öfkem mi, bilemiyorum. Bir açıklama daha yapıyorum: “Yanlış! Yargı, Yüksek yerde. Biz kimiz yargılayacak? Ancak dostça hatırlatırız. Neticede hesabı verecek olan bizim (her kimsek?) kardeşimizdir.” Yazışmanın sonu, Taoizm heveslisi Yahudilik bihaberi Yahudi beyden geliyor: “Bilmece gibi ”
Bu nasıl bir umursamazlıktır? Bazılarımız Roş Aşana ile Yom Kipur arasındaki Ulu Günler’i, İngilizce tabir edildiği gibi (Days of Awe) dehşet içinde geçirirken, bazılarımız o günleri tatil vesilesi sayıp, putların önünde eğiliyor. Büyük bir hahamın önünde eğilmek bile büyük günah sayıldığı halde... O hahamın kişiliğine saygıdan ötürü eğilme mazereti yeterli değil. Aşem’den başka hiç kimsenin önünde eğilmemek gerek. Açıkçası bunu (haham konusunu) ben de yeni seyrettiğim bir ders videosundan öğrendim.
Roş Aşana ile Yom Kipur arasında yargılandığımızı bilmeyen Yahudi var mı? Yargı Defterlerinin Roş Aşana’da açıldığını ve Yom Kipur’un sonunda mühürleneceğini?
Gelecek yıl kaç kişinin hayata veda edeceği ve kaç kişinin doğacağı; kimin yaşayacağı ve kimin öleceği; kimin kendisine tanınan zamanın ötesinde yaşayacağı ve kimin zamanından önce öleceği; kimin su ile ve kimin ateş ile; kimin kılıç ile ve kimin vahşi hayvan eliyle; kimin açlıktan ve kimin susuzluktan; kimin depremden ve kimin salgın hastalıktan; kimin boğularak ve kimin taşlanarak can vereceği; kimin yerinde rahat yaşayacağı ve kimin gezgin olacağı; kimin huzurlu olacağı ve kimin tedirgin olacağı; kimin refah içinde olacağı ve kimin sıkıntı yaşayacağı; kimin yoksul ve kimin zengin olacağı; kimin aşağılanacağı ve kimin yüceltileceği belirlenecek (Roş Aşana’da okunan Untane Tokef duası).
***
Bir ateist ormanda dolaşıyor, “Ne muhteşem ağaçlar! Ne gürül gürül ırmaklar! Ne güzel hayvanlar!” diyormuş kendi kendine. Nehir kıyısında yürümeye devam ederken çalıların arasında bir hışırtı duymuş ve bir bakmış, iki metrelik dev gibi bir boz ayı üzerine geliyor!
Tepeye doğru gücü yettiğince kadar hızlı koşmaya başlamış. Geriye baktığında ayının giderek yaklaştığını görmüş. Kalbi deli gibi atıyormuş. Daha da hızlı koşmaya çalışmış. Derken ayağı takılmış ve yere düşmüş. Toparlanabilmek için hemen sırtüstü dönmüş ama gördüğü, ayının, yüzüne doğru inmekte olan pençesiymiş.
Ateist işte bu anda bağırmış: “Tanrım!” Birden zaman durmuş. Ayı donup kalmış. Orman sessizliğe bürünmüş. Tam o sırada adamın üzerine parlak bir ışık düşmüş ve göklerden bir ses duyulmuş:
“Yıllar boyunca varlığımı inkâr ettin, başkalarına Benim var olmadığımı öğrettin, hatta yaratılışın kozmik bir kaza sonucunda gerçekleştiğini ileri sürdün. Sana hâlâ yardım etmemi mi bekliyorsun? Artık seni inanan bir kişi mi saymam gerekiyor?
Ateist doğrudan ışığa bakmış ve şöyle demiş: “Beni aniden inançlı saymanı istemek ikiyüzlülük olacaktır. Ama belki ayının Sana inanmasını sağlayabilirsin.
“Peki,” demiş konuşan. Işık gözden kaybolmuş, ormanın sesleri tekrar duyulur olmuş.
Ayı pençesini indirmiş, başını eğmiş ve konuşmuş: Baruh Ata Aşem... şe akol niye bi dvaro (Kutsalsın Sen Aşem, her şeyi konuşarak yaratan).
Ben bütün bunların üzerine ne diyeyim, sevgili okurlar?