Teknoloji romantik midir?

Köşe Yazısı
22 Ekim 2014 Çarşamba

David OJALVO

 

İletişim teknolojisi sınır tanımıyor. Her dönem yeni cihazlar, daha üst modeller piyasa sürülüyor. 2-3 yıl önce büyük beğenilerle edindiğimiz cihazların sanki birer son kullanım tarihleri var, vadelerini dolduruyorlar. Medyanın tüketime yönelik algı yönetimi, işlevsellik kaygısını gölgede bırakıyor. Daha estetik tasarımlar, yükselen bellek ve hafızalar, artan görüntü, video ve fotoğraf kalitesi, uygulama çeşitliliği derken binlerce kişi yeni telefon ve tablet bilgisayarları edinebilmek için kuyruklara giriyor.

Komplo teorilerini sevmem; fakat teknoloji şirketlerini de pek masum göremiyorum. Şakadan değil, sahici bir biçimde cihazlara ömür biçiliyor. Satın aldığınız dönemde bataryası bir gün dayanan, hızlı çalışan cihazlar, güncellenen işletim sistemi ve uygulamalarla performans kaybediyor, yaşlanıyor. Sistem yavaşlıyor, uygulamalar arası geçiş tutukluk yapıyor ve batarya yarım gün zor dayanır hale geliyor. Vitrinlerde de yeni modeller gülümsüyor. Pamuk eller ‘cebe’ davet ediliyor.

Teknolojinin yaşamı kolaylaştırdığına genelde inanıyorum; ama bazen işlevsellikle eğlencenin sınırı bulanıklaşıyor. Mobil cihazlardan sahiden de en kaliteli fotoğrafları çekmeye, hayatın her karesini, her anını paylaşmaya ihtiyacımız mı var? Paylaşımlar gün geçtikçe ucuzlaşıyor, basitleşiyor. Artık ‘not alma’ kültürü de kayboluyor. En basit alışveriş listesini bile fotoğrafını çekip, dijitalleştirir olduk. 100-150 yıl öncesini düşünüp, tarihe kıs kıs gülüyorum. II. Albüdhamit’in istibdat döneminde, 30.000 kadar fotoğraf çekilip, Yıldız Sarayı’nda arşivlenmişti. Acaba günümüz teknoloji o dönemde var olsaydı, neler yaşanırdı?...

10 yıl öncesi ile şimdi arasında fotoğraflara bakış açımda farklılıklar var. Cep telefonları ve tablet bilgisayarlarla çektiğimizi günümüzde ‘fotoğraf’ diye adlandırmakta zorlanıyorum. Bir çeşit görüntü alıyoruz; dijital kayıt tutuyoruz. Buna karşılık sanat olarak fotoğrafçılığın, dijital devrimi de saflarına katarak, bu yüzyılda müthiş yapıtlar vereceğine inanıyorum. Bu doğrultuda fotoğraf sanatçılarının, mobil cihaz kameralarından uzak duruşunu son derece haklı buluyorum. Temennim teknolojinin bireyi sanata özendirmesi, cesaretlendirmesi… Böylelikle maddiyat ve tüketimin ağırlığından bir parça hafifletirdik.

Teknolojinin diğer ayağı ise sosyal medya… Gazeteciliğin büyük itibar kaybettiği, objektif haberciliğin nesli tükenen canlılar gibi giderek yok olmaya yüz tuttuğu bugünde, sosyal medya alternatif olabilme yolunda emekliyor. İnternette bilgiler karmakarışık; ama idealist gazetecilerin sosyal medya aracılığıyla toplumu aydınlatacaklarına da inancım var. Öte yandan sosyal medyada gündelik paylaşımlar, teknolojinin sponsorluğunda giderek ucuzluyor, basitleşiyor. İki bakış açım var. İyimser ve sevecen bakış açım ile internetteki paylaşımları olumlu karşılamaya çalışıyorum. Sembolik fotoğraflara, güzel alıntılara, kültürü destekleyen ve duyuran yayınlara saygım sonsuz… Orada ben de varım. Oysa neredeyse her bulunduğu mekânı, her yiyip içtiğini, kiminle olduğunu, ne yaptığını aktaranlar bunaltıcı geliyor. Böylesi yeni nesil ‘görmemişlik’ midir, statü arayışı mıdır, özünde yorumlamak, kafa yormak dahi istemiyorum.

Yaşam, sosyal medyadan da teknolojiden de daha fazladır, daha renklidir, daha ileridir. Duyguların coşkunluğu karelere, satırlara, reklam filmlerine sığmaz, sığamaz. Dostça bir yemeğin, kahvenin sıcaklığını, anısını kalbimde saklarım. Bir kitabın sayfalarının kokusunu keyifle içime çeker, satırların altını çizerken kurşun kalemimi dinlerim. Sarılmanın, sevgiyi yüz yüze, göz göze ifade etmenin karşılığı mutluluktur, bilirim. Varoluş etten, kemikten, topraktandır. Büyük söylemlerin peşinde değilim; sadece teknoloji ve mütevazılığı bir arada görmek istiyorum. Derdim biraz da bu…