Arada bir yalnızlığıma sığınmak, çevremdeki seslerden etkilenmediğim bir şekilde kendimle baş başa kalmak, doğrusu hoşuma gider. Evde yalnız olduğum yine öyle bir gün, akşamüstünün o alacakaranlık ortamında, rahat koltuğuma oturmuşken, kafamın içinde uçuşan düşünce kuşlarının peşine takıldım. Bir konudan, bir başka konuya… O yoğunlaşma, kendi iç sesime kulak verme süresi içerisinde, bir ara şunu düşündüm:
Yaşımız, sosyal konumumuz, hayatla ilgili birikimlerimiz ne olursa olsun, her an yeni bir deneyim yaşadığımızı sanıyorum. Geride bıraktığımız yılların ve yaşanmışlıkların tortusu, dağarcığımıza mutlaka birçok şey ekliyor. Bilgimizi arttırıyor, bakış açımızı genişletiyor, kimi zaman da yaptığımız hatalardan dersler çıkarmamızı sağlıyor. Yine de ilerleyen yaşımla birlikte her gün, daha öncekilerle kıyaslanamayacak, değişik deneyimler yaşıyorum. Benim için nasıl oluyorsa, bunları bir başkasının da farklı bir şekilde yaşadığını düşünüyorum:
İlk kez bir olaydan, bir görüşten ya da bir insandan etkilenebiliyor, duygularımıza yenilebiliyoruz. Sağlıkla ilgili hiçbir kaygımız, önemli bir sorunumuz yokken, kendimizi ansızın bir hastalıkla boğuşurken bulabiliyoruz. Varsıl ya da kimseye muhtaç olmadığımız bir yaşam sürerken, ekonomik bir çöküşün eşiğinde kalabiliyoruz. Sürekli kötü örneklerle içimizi karartmayalım. Tersine, olumsuz giden kimi olayların, bozulmuş ilişkilerin, sağlık sorunlarının, bir anda nasıl olumluya dönüşebildiğini de görüyoruz. Sözü çok uzatmadan, şuraya gelmek istiyorum:
Çocukluğun, gençliğin, yaşlılığın getirdiği yaşanmışlıklar kadar, içinde ölüm de olmak üzere, her an yeni bir deneyimle karşılaşıyoruz! Kendimizle de, yakın çevremizle de… Her konuda her şeyi okuyabiliyor, gözlemleyebiliyor, çok şeyi bildiğimizi sanıyoruz; ama ilginç olduğu kadar, bizim için şaşırtıcı olan, ilk kez yaşadıklarımız!
Tümüyle yalıtılmış bir yaşam içerisinden, bir anda saray dışındaki dünyaya adımını attığında, Buda’nın gördükleri gerçekler, yaşadığı deneyimler, onun aydınlanma yolunun açılmasında etkili olmadı mı?
Ünlü Japon yazar Haruki Murakami, bir denemesinde “aklına hayaline gelmeyen” bir dünyada yaşadığını ve bunu düşündükçe bir tuhaf olduğunu söylüyor. Sonra da yaşlanmak deneyimini ve bu noktadaki hislerini ilk kez tattığını dile getirerek, sözlerini şöyle sürdürüyor:
“Önceden yaşamış olsam, üstesinden gelebilmek için bir fikrim olurdu, ama neticede ilk deneyim olduğundan iş o kadar basit değil. O yüzden benim açımdan, şu an ayrıntı sayılabilecek kararları sonraya bırakıp, karşı çıkanları olduğu gibi kabullenerek, bunlarla birlikte yaşamımı sürdürmekten başka yol yok.”
Benzer deneyimlerle zaman zaman karşılaşabiliyoruz, ama hiçbir şey önceden yaşanmış olmuyor. Bunları çevremizle paylaşmak, yazılı ya da sözlü öğütlerle başkalarına aktarmak, her ne kadar yararlı görünse de, yeterince etkili olacağından kuşkuluyum. Nedenini de yeri geldiğinde vurgulamışımdır: Herkes kendi deneyimini yaşamak zorundadır!