‘Demokrasinin en kötü hükümet şekli olduğunu anlamak için sıradan bir seçmenle beş dakika konuşmak yeterlidir’/ Sir Winston Leonard Spencer-Churchill
Churchill 1945’te savaştan galip çıkmasına rağmen seçimi kaybedince kızgınlıkla demokrasi hakkında umutsuz konuşmuştu. ‘Demokrasinin en kötü hükümet şekli olduğunu anlamak için sıradan bir seçmenle beş dakika konuşmak yeterlidir’ diyerek sisteme olan eleştirisini dile getirmişti.
Hâlbuki demokrasi iyi uygulanırsa fena değil. Gelişmiş demokrasilerde seçimle başa gelenler mutlak hâkim olmaz, kendilerini seçmeyenlerin haklarını kısıtlamazlar. Azınlıkta ve muhalefette olanlar düşüncelerini hiçbir baskıyla karşılaşmadan söyleyebilirler. Ayrıca kuvvetler arası uyuşmazlık olursa herhangi bir adım atılamaz. Böylece, sayıca azınlıkta kalanların da hakları korunur ve devletin aceleyle adım atabilmesi durdurulur. Ve bir gün çoğunluk olma ihtimalleri sürdürülür.
Ancak her demokraside çoğulcu (pluralist) yaklaşım yoktur. Az gelişmiş demokrasilerde onun yerine ‘çoğunlukçu’ demokrasi benimsenmiştir. Seçimle başa gelenler azınlıkta kalanların temel haklarını göz ardı ederek sadece çoğunluğun istekleri doğrultusunda hareket eder. Yüzde 51 bile olsa, kendi seçmenini gözetir, geri kalanları ayak bağı olarak görür. Muhalefetin itirazları hep vızıltı gibi duyulur ve dikkate alınmaz. Demokrasi ile bağdaşır bir yanı yoktur kısacası… ‘Madem biz en çok oyu aldık, açık çeki de aldık demektir’ tarzı bir yönetimdir. Kendilerine oy vermeyenleri doğrudan ‘öteki’ konumuna iten, umutsuz ve mutsuz kitleler yaratan bir demokrasi şeklidir.
Bu tür demokrasilerde, azınlıkta kalan mutsuzların, gün gelip de iktidar olma ihtimali doğduğunda öç alma duygusu ile roller değişilir, bu sefer diğer kitle büyük bir umutsuzluğa ve diş bilemeye geçer…
Yani rakamsal olarak sadece birkaç puan ilerde olanların muzaffer, birkaç puan geride olanların da mazlum olduğu bir sistemde umutsuzluk ve yıkılmışlık hissi hep bir kitleye bağlı olarak süregeliyor… Umutsuzluğun diz boyu olmasının bir sebebi de önü açılan değişimin bazen tersine çevrilemez bir hal alması… Yaydan çıkan ok misali, geri çevrilemez olması…
İster istemez emniyet güçlerinin yetkilerini fazlalaştıran tasarıya göz attım. Tasarının sunduğu bazı uygulamalar zaten hukuk sistemimizde mevcut iken, geçtiğimiz yıl şubat ayında apar topar revize edilmiş. Bu durumda tekrar gerekirse tekrar apar topar revize edilmeleri çok normal, zira itiraz mekanizmaları çökmüş durumda…
Güvenlik kuvvetlerine yeni yetkiler verilmesi ve sosyal medyaya kısıtlama getirilmesi toplumun asıl ihtiyaçlarını teşhis edememekten kaynaklanıyor. Kendi seçmeni olmayanı sürekli sövmek, gündelik yaşamda büyük bir çaresizlik ve rakamların çok ötesinde bir yenilmişlik hissi uyandırıyor…
Bu durumda önerim, hızlıca çoğulcu demokrasi için adımlar atılmasıdır. Zira bugün güçlü olan aslında dünün mazlumları. Bir kısır döngü. Çoğulcu demokrasinin ana şartı yetkilerin ve gücün dağıtılmış olması, acele kararlar alınmasının önlenmesi ve herkesin haklarının gözetildiği uygulamaların geçerli ve sürekli kılınmasıdır.