Merhaba, ben Riva. On beş günde bir ‘Kazan’ adlı köşemde kendimce mizah yapacağım. Ekibimde, Titanik Rıfkı, Tant Çela ve ben olmak üzere üç kişi çalışıyoruz. Bu köşede, iyi niyetli ama kendine has sorularıyla röportajı bir Titanik gibi batırıp eline yüzüne bulaştıran Rıfkımız var. Onun sorularına zamanla alışacağız. Yine köşede, unutulmaya yüz tutmuş, pek önemsenmeyen bilgileri toplayan yer altı tarihçisi Tant Çela da yazıyor. Bu ekip son derece saçma şeyler yazıyor olabilir, bizi çok da ciddiye almayın. Sürç-i lisan ettiysek affola. İki haftada bir görüşmek üzere, esen kalın.
Madam Çela’yla Yeraltı Tarihi: Siz sorun Tant Çela cevaplasın
Merhaba Madam Çela,
İsmim Avi. 25 yaşındayım. Yaklaşık iki haftadır Sefarad bir kızla görüşüyoruz. Başta her şey çok güzel gidiyordu. Ta ki kendisiyle bir balıkçıya gidene dek. O güne kadar bana hiç sevgilim, aşkım demeyen kız arkadaşım, masaya oturur oturmaz bir anda bana “la kerida” (bir tanem) demeye başladı. Tabi benim çok hoşuma gitti... Bütün yemek “la kerrida Avi” deyip durdu. Çela Hanım, ne zaman balıkçıdan çıkıyoruz bana “bir tanem” demez oluyor. Ben de bana sevgi sözcükleri söylesin diye kız arkadaşımı sürekli balıkçıya götürüyorum. İlişkimiz saçma bir hal aldı. İnanın balıkçıdan çıkmaz olduk. Sizce kız arkadaşım deliriyor mu? Balıkçılarda çürüyüp gideceğiz. İlişkimi kurtarmak istiyorum, bir yardımcı olun. Munçoz grasyaz.
Sevgili Avi,
Öncelikle kız arkadaşın delirmedi. Panik yapmaya gerek yok. Üzgünüm ama “la kerrida” diye seslendiği sen değil, masadaki lakerda. Lakerdaya ben de bazen “la kerrida” derim. Bu seni yiyecek anlamında gelmiyor.
Al sana hikâye: 1326’da fakir bir balıkçının üç çocuğu da torik çok sever ve baba onlar için avlamaya çalışır. Bir gün, karısının “evde kal” ısrarlarına rağmen, teknesiyle balık tutmaya çıkar. Lakin o gün dinlenmesi gereken Şabat günüdür, yani çalışmaması gerekmektedir ama yukarıdakine kafa tutmuştur. Balıkçı o gün hiçbir şey avlayamadan, elleri boş döner. Dinlenmesi gereken gün çalışarak da yukarıdakine de kafa tutmuştur. İnadından dolayı pişman olur ve bunu bildiğinden Tanrı’dan özür diler ve pişmanlığını takiben, bir çalışma günü tekrar balığa çıkar.
O gün otuz adet Torik yakalar. Balıkçının yakaladığı şey balıklar mıdır? Yoksa yeniden yakaladığı inancı mıdır? Bilemeyiz ama balıkçı bu otuz balığı çeşitli aşamalardan geçirir ve çocukları için saklar ki yesin. İşte balıkçının “bir tanem” dediği balığın hikâyesi bu.
Aslında balıkçı lokantasında insanlar birbirlerine, her lakerda dediğinde “bir tanem” diye seslenirler ve bunu farkına varmazlar. İşte böyle... La kerrida’nı lakerda yemeye götürmeyi unutma..
Lakerdan da la kerridan da bol olsun.
Sevgiler, Tant Çela
Referans: İzmir’de özel mekân La querida, Tufan Erbarıştıran röportajı.
------------------
Bahtsız Röportajcı ‘Titanik Rıfkı’
Rıfkı: Bu haftaki konuğumuz Mik Pinto. Kendisi “dışarıda yemek yemem, benim kurallarım var” diye diye eşi Stella Hanım’ı çıldırtmış. Ben de neymiş bu durum diye merak edip, kendisiyle röportaj yapmak istedim.
Rıfkı: Mik Bey, Stella Hanım niye kızıyor size?
Mik: Dışarda yemek yemiyoruz, birlikte yemeğe çok az çıkıyoruz diye.
Rıfkı: Aa! Hayırdır, neden?
Mik: Ben kaşerut kuralları uyguluyorum da ondan. Yani etliyi sütlüyü karıştırmıyorum. Bir de etlerimiz özel yerden alınır, bir nevi Helal Mutfak gibi. Lokantalarda o et bulunmadığından dışarıda et yemem.
Rıfkı: Yani hiç mi dışarıda yemiyorsunuz?
Mik: Mümkün olduğunca yemem, yersem sebze, pilav ne biliyim balık yerim. Dışarıya yemek yemeye gittiğimde lokantanın mutfağına girer, yemeğim nerde pişer göz atarım. Stella delirir bu duruma.
Rıfkı: Çok saçmaymış!
Mik: Efendim?
Rıfkı: Yok saçma demedim yani zor şimdi. Mesela şöyle bir İskender kebabı olsa yemeyecek misiniz?
Mik: Yemem.
Rıfkı: Yoğurtsuz kebap olsa? Bakın etle süt karışmadı işte? Yoğurtsuz kebabı niye yemiyorsunuz?
Mik: Yahu şaka mı yapıyorsunuz Rıfkı Bey, yemem diyorum.
Rıfkı: İnek?
Mik: İneğin belinin üstü ve sırt bölümü sadece, arka bacakları olmaz. Yemem, yiyemem.
Rıfkı: İneğin altı?
Mik: Yemem, yasak.
Rıfkı: İneğin üstü?
Mik: Yerim.
Rıfkı: İşkembesi?
Mik: İneğin işkembesi sırtında olsaydı yerdim, işkembe yemem.
Rıfkı: Peki bu et süt meselesi nedir?
Mik: Etten sonra sütlü bir şey yemem, olmaz yani. İçinde süt olan yemeği etten önce yerim ama.
Rıfkı: E anlamadım, et en son yenecek mi diyorsunuz? Midede karışmıyor mu zaten, ne mantığı var?
Mik: Oraları kurcalama. Tabağımda ve pişen kapta karışmasın bana yeter.
Rıfkı: Vayy... Böyle hayat mı geçer... Peki balık?
Mik: Pullu ve yüzgeçli olursa yerim.
Rıfkı: Nasıl yani karides?
Mik: Nein.
Rıfkı: Ahtapot?
Mik: Yemem. Ahtapotun neresinde pul var Rıfkı Bey?
Rıfkı: Hayır, yok tabi de ne biliyim o kadar çok kural var ki benim de aklım karıştı. Lüfer, palamut?
Mik: Yerim.
Rıfkı: Kalkan?
Mik: Yemem, aslında yerdim ama kalkanı son zamanlarda kaşer değil ilan ettiler, çok büyük tartışma döndü. Artık yemiyorum
Rıfkı: E o da balık? Yüzgeçleri, pulu var. Kalkanı niye yemiyorsunuz?
Mik: Pulu yok, düğmelidir kalkan, yemem.
Rıfkı: Yahu siz ne yiyorsunuz anlamadım ben. Peki, kaşar peyniri yer misiniz? Hi hi şakaydı
Mik: Aman ne komik. Bak dur, çekirge yemek yasak değil.
Rıfkı: Siz de yani İskender kebap yemeyip, çekirge yiyorsunuz. Hakikaten süper bir damak zevkiniz var.
Mik: Beyefendi ne alakası var damak zevkiyle! Kitapta yazıyor. Çekirgeyi de çölde atalarımız yemiş. Şu an yediğimiz yok.
Rıfkı: Yani ben kötü bir şey demedim. Sadece kurallar biraz tabi sıkı. Vegan gibi bir şeysiniz ama bir yandan et yiyorsunuz. Peki, son soru.
Miki: Buyrun.
Rıfkı: Çekirgeyi nasıl pişmiş yiyorsunuz? “Hoplayıver çekirge, zıplayıver çekirge, pıtı pıtı pıtı çekirge” diye bir türkü var, artık birlikte söyleriz. Stella Hanım da çekirgeleri mangalda kısık ateşte pişirir. Nasıl?
Mik: Hakikaten çok komiksiniz, çok aradınız mı bu espiriyi?
Rıfkı: Peki çekirge tercihinizi buğulamadan mı kızartmadan mı kullanıyorsunuz? Kızmayın nolur, gülüyoruz.
Mik: Hakikaten mütjiş komiksiniz Rıfkı Bey. Evet, evde üç öğün çekirge yiyoruz biz, hatta size de kendi ellerimle bacaklarıyla birlikte çekirge yedireceğim birazdan.
Rıfkı: Yok siz öyle deyince şey oldum ben. Çekirge kalsın. Çok teşekkürler bu bilgiler için. Hakikaten İskender kebap yemiyorsunuz benim hala akl-
Mik: Allahım!
Rıfkı: Tantuni yemeyip, nasıl çekirge yiyorsunuz Mik Bey? Bakın hala akl-
Mik: Ay pasensya!
-------------
Eski Şeyler
Resimde gördüğünüz iki kuşun yer aldığı badem ezmesi tatlısının Ladino ismi Kezada. Düğünlerde, nikâh kıyıldıktan sonra misafirlere ikram edilir. Kezada’nın üzerinde iki kuş hayatlarını birleştiren gençleri; kuş yuvası ve yumurtalar ise gelecek nesilleri simgeler. Bu gelenek sadece İzmir Sefaradlarının düğünlerinde görülmektedir. Gelinle damadın başının üstünde, bir tepsi üzerinde getirilen Kezada, yakınlar tarafından bölünür. Bölen kişiler tarafından evlilikleri için güzel dileklerde bulunurken şöyle der: “Yo te parto esta kezada, para ke turez bien kazada, kon ijos, kon bienes i marido fin a la viejez” (Bu kezadayı, çocuklarınla ve zenginliklerle dolu evliliğinin uzun yıllar sürmesi ve eşinle birlikte yaşlanman dileklerimle parçalıyorum).
Kezada geleneğinin unutulmasını istemiyorum, bu sebeple bu hafta köşeme taşıdım. Bekarlara,“başınızda badem kuşlar bölünsün” diyorum.(Kulağa gerçekten de garip gelen bir dilekte bulunmuş oldum).
-----------
Kalabalıklar içinde Ladino söylenmek
“El amor es un bilibiz, ke entra en la boka i sale de nariz!”
Genelde, bitmiş aşkların arkasından söylenir.
“Aşk bir leblebidir, ağızdan girer burundan çıkar” demek.
Türkçe’de karşılığı “Aşk bir demir leblebidir, çiğneyene aşk olsun” olabilir.