Başlığı görüp de yazıda Sezen Aksu güzellemesi yapacağımı sanıyorsanız, yanılıyorsunuz. Aksine Türkiye’deki malum futbol ortamı üzerine pek de hoş tespitlerle dolu olmayan bir yazıyla karşılaşacaksınız... Pazar gecesi neler oldu da, Türkiye-Kazakistan maçında yaşanan olaylar ana haber bültenlerinde konu başlığı olarak, karakollarda da adli vaka olarak kayıtlara geçti? Hatırlatalım...
TT Arena’da oynanan milli maç öncesi, ağırlıklı olarak Galatasaraylı taraftarların bulunduğu tribünden kaleci Volkan Demirel’e küfürler edildi. Volkan, ısınma hareketleri esnasında duyduğu hakaretlere dayanamayarak, sahayı terk etti ve Milli Takım Teknik Direktörü Fatih Terim’e maçta oynamayacağını belirtti. Onun yerine yedek kaleci Volkan Babacan görev aldı. Türkiye maçı 3-1 kazanırken, karşılaşmanın ardından Fenerbahçe kulübünün özel koruma güçleri basın tribünü çıkışında muhabirlere saldırdı. Basın mensupları saldırganlardan şikâyetçi olurken, konu emniyet yetkililerine iletildi ve soruşturma başlatıldı. Tüm bu yaşananları madde madde yorumlamaya çalışalım...
**** Üzerinde milli formayı taşıyan hiçbir futbolcu -mazisinde ne kadar ahlaklı davranışlar gösterdiği şüpheli olsa da- küfür ve hakaret işitmeyi hak etmez. Bu nedenle Volkan’a yapılan edilen küfürlerin tasvip edilecek hiçbir yanı yok. Volkan, o tribünler için ‘persona non grata’ yani istenmeyen adam bile olsa, üzerinde milli forma var... İnsanoğlu zaman zaman duygularına ket vurup, dilinin ucuna geleni ifade ederken 10, hatta belki 100 kez düşünmeli... Nefretinin esiri olurken, mantığın çerçevesinden çıkmamalı...
**** Her Galatasaray maçında rakip takım oyuncuları ve taraftarıyla sorun yaşayan (Lincoln’ün ‘hassas bölgesi’ne diz atıp, Sabri’nin boğazını sıkan, Melo’ya sokak köpeği diyen), ezeli rakibiyle dalga geçmek için bir maçta topu poposuyla kontrol edip, kazanılan derbi maçlarının ardından rakipleri hakkında küfürlü tezahürat başlatan futbolcu ahlaki dengesini çoktan yitirmiştir... Bu nedenle eğer ki Volkan, Kazakistan maçı öncesi tribünlerin tepkisi nedeniyle futbol camiasına ahlaki bir ders vermek amacıyla sahayı terk ettiğini düşünüyorsa kendisini kandırmıştır... Ki o futbolcu, sözlü tartışmaya girdiği kendisinden en az 20 yaş büyük bir gazeteciye ‘Seni evinden aldırtırım’ diyecek kadar kabadayı ifadelerine hakimdir. Bu nedenle ahlâk dersi vermek isteyen Volkan Demirel, öncelikli olarak aynanın karşısına geçmelidir...
**** Volkan Demirel’in işittiği küfürlerden sonra maçta oynamak istememesi elbette kendisinin ve teknik ekibin inisiyatifinde... Ancak... Rakip eğer Kazakistan değil de Hollanda olsaydı; Volkan aynı tutumu sergileyebilir ve maç öncesi ısınırken sahayı terk edebilir miydi? Yazıyı yazana kadar bu soruyu sorduğum hiç kimse bana ‘evet’ yanıtını veremedi. Şu çok net ki; Volkan, milli futbolcu olarak hiç yakışık almayan bir şekilde maç seçti.
Volkan Demirel’in maç sonunda stattan sorunsuz ayrılması için TT Arena’ya gelen Fenerbahçe kulübünün özel koruma görevlileri, neden ve hangi gerekçeyle basın mensuplarına saldırmıştır? Bir insanın kafasına yumruk atabilecek kadar fütursuzca davranabilen kişilerin, akreditasyon gerektiren stadın o bölgesine girmesi nasıl ve hangi amaçla sağlanmıştır?
**** İçinde bulunduğu hiçbir krizi yönetemeyen, aldığı her kararla Türk futboluna faydadan çok zarar getiren, taraftarları tribünlere çekmek adına hiçbir aksiyon almayıp, aksine seyircileri statlardan uzaklaştırmak adına Passolig gibi ölü doğan bir uygulamada ısrar eden Türkiye Futbol Federasyonu, icraatlarının çoğunun hatalardan ibaret olduğunu ne zaman kabullenecektir? Bünyesindeki hiçbir komitesi sağlıklı bir şekilde işlemeyen bir federasyonun başına, kendi kulübünü milyonlarca dolar borcun içine sokan, dolayısıyla hesabı-kitabı zayıf olan bir başkan getirmek ve onun o koltukta halen oturmasına sabredebilmek; kış uykusundan yıllardır uyanamayan futbol camiasının ne kadar acz içinde olduğunu en net şekilde göstermektedir...
**** Ve yöneticiler... Siyahi oyunculara (Drogba - Eboue) muz sallayarak ırkçı jestte bulunan kendi takımının taraftarını korumak nasıl bir yöneticilik anlayışıdır? Bu taraftara, olaydan bir gün sonra stadın basın odasını açıp, basın toplantısı düzenleme şansı vermek ve yalanına ortak olma cüretini göstermenin yöneticilik kitaplarında yeri var mıdır? Bu tekil ama rezil olayın dışında, yaşanan her tartışmalı olayın üzerine körükle gitmek, sakinleştirici ve birleştirici olmak yerine ortalığı alevlendiren bireyler olmak; yöneticilikle bağdaştırılabilir mi?
Daha sorulacak yüzlerce soru, yapılacak onlarca tespit var Türk futboluyla ilgili... Neresinden tutarsanız tutun; elinizde kalan, polemiklerden sıdkını sıyıramamış bir futbol atmosferi yaşanıyor bu ülkede... Hem de yıllardır... Ne yazık ki; hepimizin payı mevcut bu kokuşmuş ortamda... Sezen Aksu ve rahmetli Meral Okay’ın o muhteşem dizelerde dile getirdiği gibi; eller günahkâr, diller günahkâr, bir çağ yangını bu bütün, dünya günahkâr... Masum değiliz hiç birimiz...