Rüyamda ne zaman ‘ev’ görsem, o ev, çocukluğumun geçtiği, büyüdüğüm evdir. İnsanın çocukluğu, kişiliğinin oluşmasında çok büyük bir rol oynuyor, sanırım bunu söylemeye bile gerek yok. Geçenlerde kız kardeşimle ‘ev ve rüya’ konusundan söz ederken, aklımıza büyüklerimizin bize söylediği ve şimdi güldüğümüz laflar geldi.
Farkında mısınız, bize doğru dürüst su içirmezlerdi. Şimdi yetkili yetkisiz herkes televizyona çıkıp, günde en az üç litre su için diye bangır bangır bağırırken, bizin su içmemiz çeşitli formalitelere bağlıydı. Hatırlayalım dilerseniz.
Sokakta oynadıktan sonra ısınmış, terlemiş ve ağzımız kurumuş halde eve döndüğümüzde, elimiz su bardağına gitse, durdurulurduk: “Terli terli su içme!” Terimiz kuruduktan sonra da biz su içmeyi unuturduk.
Yemekten önce zinhar su içilmez! “Mideni doldurma şimdi!”
Yemeğin ortasında su içmemize izin verilirdi ama ünlü din âlimi ve hekim Maimonides’e göre bunu yapmak zararlıymış. Mide sıvı ve katı besinleri aynı anda sindirmekte zorlanırmış.
Yemekten sonra da su içilmez. Hele meyve yenecekse ki mutlaka yenirdi, “Dur! Meyve ile su içersen, şuşurella (ishal) olursun!”
Sahi biz ne zaman su içerdik? Korktuğumuz zaman. Önce başparmağımızla damağımızı kaldırır, sonra dudaklarımıza dayatılan bardaktan, titreye titreye su içerdik. Ne kolay korkardık küçükken...
Ayakta yemek yenmezdi. Aksi halde yediklerimiz ayaklarımıza giderdi. Ne iyiymiş! Göbeğimize gideceğine, ayaklarımıza gitsin, ne gam... Ama boy atma konusu önemliydi o zaman.
Peynir tek başına yenmezdi. Neden? Ekmeksiz tüketilen peynir, bağırsak kurtlarına yol açardı. Aze ğuzanos!
Çocuklar kahve içmezdi. Oysa büyüklerin kahve ritüeli ne kadar da cazip gelirdi çocuğa... “Pişas preto!” (Siyah işersin sonra.) Ee ne olacak?
Ağzımızı yüzümüzü çarpıtsak ki çocuklar maymunluk yapmaktan pek hoşlanır, hemen uyarılırdık. Si el ğato pişa, kedas ansina. (Kedi işerse, böyle kalırsın.) Aman, çok korktum, hangi kedi işerse?
Tabağı yalamak kötü bir şeydi. Oysa yemeğin ne kadar beğenildiğini gösterirdi, değil mi? Cezası neydi peki? Tabağını yalayanın düğün günü yağmur yağar. (Bakın bunun doğruluğunu kanıtlayabilirim. Eşim de, ben de küçükken tabağımızı yaladık, hem nikâh, hem düğün günümüzde yağmur yağdı.)
Açıkçası, bu yasakların hiçbirine uymadım. Şabat ile ilgili olana da. Şabat günü yerde oturma! Neden? Tanrı muhafaza, kişi yasta iken yerde oturur ama Şabat kutsal gün olduğu için yas kesintiye uğrar. Biz oyun oynamak için yerde oturduğumuza göre, yasla bir ilgimizin olmadığı açıktı.
Cumartesi günü okula giden bir nesle mensup olduğum için üzgünüm. Şabat’ı tutmak öğretilmedi bana, bu yüzden şimdi zorlanıyor, işin kolayını evden çıkmamakta buluyorum. Öğretilmedi derken, tabii ki cuma akşamı özel bir sofra kurulup Kiduş yapıldı. Ama elektrik de yakıldı. Zili çalmayanlara tuhaf bakıldı. Buna karşılık bütün hafta örgü örüldüğü halde, Şabat günü cızz, katiyen elişlerine dokunulmadı. Kadınlar sigarayı acemice içer gibi yaptığı halde, Şabat günü yemeği ısıtmak için yakılan ateş, sigara için asla yakılmadı. Garip bir karmaşa içindeydik. Bütün kavramlar iç içe girmişti. Sonuçta kimi Şabat’tan tamamıyla uzaklaştı, kimi ise keskin bir dönüş yaptı ve çocukluğundan daha dindar oldu.
Biz küçükken Şabat günü sabah okula, öğleden sonra ise 5 seansına sinemaya giderdik. Sosyalleşmenin, bir çevre edinmenin tek yolu buydu. Eğer bu yüzden pişmanlık duyan varsa, yeni öğrendiğim bir hususu sizlerle paylaşmak isterim.
Benim neslim gibi Şabat’a yeterince önem verilmeyen ve gerekleri yerine getirilmeyen bir evde büyüyenlerin yargısı, Şabat’ın tam anlamıyla tutulduğu bir evde yetişenlere ve buna rağmen Şabat’ı önemsemeyenlere göre daha hafif olacak.
Eğer beni, insanları yargılama diye azarlayacaklar olacaksa... Neden benim yargılayabilecek bir yetkide olduğumu sanıyorlar? Yargı, Aşem geçinden versin, öldükten sonra, yukarıda. Ama bir şeyler biliyor da paylaşmıyorsam, o zaman sorumlu sayılırım.
Bir Yahudi etiği (musar) vaka örneği daha vereyim bu arada. Adamın biri hahama soruyor, alışveriş ettiğim Yahudi esnaf çok suratsız ve aksi. Onu uyarmalı mıyım? Cevap şöyle: Eğer uyarmanın bir işe yarayacağını düşünüyorsanız, tabii ki uyarmalısınız. Ama o adamın iflah olacağı yoksa boşuna zahmet etmeyin.
Tüm Yahudiler birbirinden sorumludur ve ben, kimsenin iflah olamayacağını düşünmek istemiyorum. Bu yüzden uyarırsam, bana kızmayın lütfen.