Dostlar, yine buluştuk. Bu seferki ara, mücbir sebepler nedeni ile biraz uzun oldu. Hatırlar mısınız eskiden TRT tek kanal siyah beyaz döneminde teknik sorunlar sebebi ile yayına ara verildiğinde, anlamsız bir ‘necefli maşrapa’ çıkardı ekrana. Biz de bu sayede ‘kültürel değerlerimizi’ ve dahi ‘zenginliklerimizi’ tanırdık. İşte bizimkisi de öyle bir durum; yayınımıza bir süre ara vermek durumunda kaldık, “özür dileriz”. Bu aralar bol sayıdaki kanalda teknik arıza olmuyor, ama velev ki olsa; kültürel bir zenginlik kategorisinde sayılan biz “Yahudi vatandaşları” kanallarda boy gösterebilirdi mesela...
Sebeb-i ara vermemiz diye soracak olursanız; merak buyurmayınız anlatıyorum. Sebeb-i hayatımın kayınvalidesi, nam-ı diğer annem; terliğin içinden, çorap kay, buz balesi misali bi güzel ‘kaporta üzeri’ düş... Napacaksın, görülmez ev kazası. Bununla bitti mi? Bitmedi! Yanında bir de bizim zekâmızın ‘dumura’ uğramasından dolayı devam eden traji-komik durumlar silsilesi var. Yerde yatmakta olan annemi kaldırıyoruz, yatağa yatırıyoruz ve soruyoruz: “Nasılsın anne?” Cevap veriyor: “Çok iyiyim.” Pek inandırıcı olamamış olmalı ki “İyi misin?” diye bir daha soruyoruz. “Daha iyisi var ama daha pahalıdır” diye maytap geçiyor. Bunun üzerine biz de tüm olasılıkları bertaraf edip, annemin iyi olduğuna karar veriyoruz. Ne yani kötü düşünüp, işi gücü bizi dinleyip, ağzımızdan çıkan olumsuzlukları gerçekleştirmek olan evrene kötü enerjiler yayıp tüm dikkatini üzerimize mi çekseydik...
Aradan geçen iki günden sonra (biz ‘cin’ fikirli evlatları “hadi anne, kalkman gerek, yürümen gerek” filan diyerek kadını bir salona bir odaya da ufak ufak yürütüyoruz) işte durum bu ahval ve şerait altında iken (Osmanlıca bilmenin faydaları, yoksa siz anlamadınız mı? Pres 9 for İngliş.) o pazar sabahı, kargaların hacet için uygun bir tünek aradıkları bir saatte ben ve göbeğim yatakta bir o yana bir bu yana devrilirken, çoktaaan uyanmış ve yola reva olmuş sebeb-i hayatımın telefonu ile kendime geliyorum... Diyor ki, “Ben annendeyim. Sizdeki bu rahatlığı da anlamıyorum, valla sizi bilmem ama benim aklım ermedi bu duruma. Koca kadın düştü, ağrım var diyor ve siz daha bir röntgen çektirmediniz. Ben dayanamadım, annenin yanına geldim, buldum buluşturdum, seyyar röntgen cihazı gelmek üzere, merak buyuran gelsin...”
‘Dank etmek’ dedikleri bu olsa gerek... Doğru ya anamın yaşının üç basamaklı sayılara varmasına bir düzine sene kalmış... Olacak şey mi bu, bi röntgen çektirmez mi insan? Hayret! Nasıl kimsenin aklına gelmemiş ki ne? Zihin tutulması…
Telefonu kapattıktan sonra sebeb-i hayatımın durumu kontrol altına almış olduğu operasyon bölgesine; annemlere duhul etmem çok uzun sürmedi. Yingem ve abim uzakta olduklarından telefon ile operasyona destek verdiler. Röntgenci geldi, filmi çekti, “haberler kötü” yorumu ile durumu bize bildirdi; “Kırık var sakına yerinden oynatmayın…” Süküt-u hayale uğramıştık. Bir saat içinde doktorunu belirledik, iki saat sonra hastahanede idik. Aldığı ilaçların etkisi geçsin diye altı gün bekledik ve sonunda ameliyatını oldu. Şimdi evinde, ufak ufak adımlar atmaya başladı. Bizler de her adıma ilk adımını atan bebeğimizin haberini almış gibi seviniyoruz... Her gün daha iyiye...
Evet dostlar, bu keyifsizlikle, ele alamadım yazıyı... Şimdilerde moralmanlarım düzeldi. Malum, asıl olan Roş Aşana ise de, Noel Baba yerine Roş Baba ise de, paralel yılbaşı kutlamaları sebebi ile her yeri pırıl pırıl süsler, yanar döner ışıklar, yine zillerin ‘cın-gıl cın-gıl’ ses çıkarttığı Noel Baba’nın kırmızı cübbesi ile kullandığı kızak hayalleri her yeri sarmış durumda... İçimi ısıtıyor bu görüntüler. Bir kısım evlerde süslü püslü yılbaşı ağaçları kuruldu; bizim evde ‘törning-börning’ çam ağacının hemen yakında yanında her gece Hanuka mumları yakılıyor. Malumunuz; mucizelere inanmayan bir Yahudi, gerçekçi değildir.
Neşe zamanı şimdi; iyisiyle kötüsüyle bir takvim yılını geride bırakmaya çok az bir zaman kaldı. Her yeni başlangıç, yeni ümitler demek; yeniden başlamak demek, yeni şanslar, yeniden güzellikler demek...
İste bu cıngıl cıngıl havaya kendimi kaptırmışken birden Genel Yayın Yönetmenimiz İvo’nun “uzun yazmaaaa” ihtarı geldi aklıma, keyfim kaçtı tabii ki. Daha girizgâh bölümünden ana konuya girizgah yapmışkene, yerimiz bitti. Şimdiii bir dahaki yazıya kadar yılbaşı gelir, geçer ben size çok iyi bir ‘takvim yılı’ dileyeyim. Başta sağlık, mutluluk, başarı ve sevdiklerinizle hep bir arada olacağınız muhteşem bir yıl diliyorum... (Boşuna piyango almayın büyük ikramiyenin biletini ben aldım.) Kocaaaa bir sene içinde sürç-ü lisan ettiysem; affola dostlar...
Seneye görüşmek üzere. O zamana kadar sevgiyle ama çoook sevgiyle kalın...