Bu yıl da ülkemizde ve dünyada acı olaylar, kayıplar, üzüntüler, felaketler yaşandı. Çoğu insan Miladi yeni yıla yeni beklentilerle girer. Kişi sadece yeni bir yıla başlarken değil, her yeni günün doğuşu ile yeni umutlar taşır ve bu umutların gerçekleşmesi için Tanrı’ya dua eder.
Bir süredir her gün Facebook’ta arkadaşlarımızın, tanıdıklarımızın gelişigüzel seçilmiş, belki de en çok ‘like’ alan fotoğrafları eşliğinde; “Harika bir yıldı! Bunun parçası olduğunuz için teşekkürler” sloganı ile karşılaşır olduk. Teknolojinin sosyalleşme yönünde önemli bir getirisi/götürüsü olarak; insanlar yedikleri yemekleri, gezdikleri yerleri, sevdikleri ile birlikteliklerini paylaşıyor, mutluluklarını gelen ‘like’larda arıyor, tebrikleşmeler otomatiğe bağlanıyor, sanallaşıyor.
Operasyonlar, yeni yargı paketi tartışmaları, paralel yapı ve darbe soruşturmaları, işçi ölümleri, “hamile kadınların sokakta gezmesi doğru değildir” türü kadın haklarını hiçe sayan açıklamalar ile harika bir yıl mı geçirdik gerçekten? Bir türlü çözüm bulunamayan trafik çilesi, kadına şiddet, çocuk gelinler içimizi acıtmaya devam etmiyor mu? Yoksa 16 yaşında bir çocuğun tutuklandığı haberinden hiç mi etkilenmiyoruz?
Yanı başımızda katliamlar sürüp gidiyor, nefret, ayırımcılık, ötekini dışlama her şeye karşın sağlıksız beyinlerden silinemiyor. IŞİD militanının ABD askerinin kafasını kestiği görüntüyü anımsayıp harika bir yıl geçirdik demek ne denli olası?
Türk Yahudi cemaati ise, geçmişte kalan bazı tatsız olaylara rağmen, yüzyıllar boyu huzur içinde yaşadığı ülkesinde ne yazık ki hala asılsız iddialar ile kimi zaman hedef gösterilmeye devam ediyor. En üst düzeyde resmi makamların kamuoyunu aydınlatıcı açıklamaları ise belli ölçüde temelsiz ve yanıltıcı bilgilendirmeler sonucu bazı zihinlerde yer eden tahribatın önüne geçmekte geç kalıyor. Atılan çamur bir defa iz bırakmış oluyor…
3 Aralık 2014 tarihli, ‘Sevimsiz düşünceler’ başlıklı yazımda şöyle yazmışım; “Bugün Edirne valisinin açıklaması, dün ibadet yerine asılan bir pankart, öncesinde Gazze olaylarının Türk Yahudilerine karşı bir kampanyaya dönüştürülmesi, Mavi Marmara vesilesi ile aynı kesime karşı savrulan tehditler, aşağılamalar… En basit ifadesi ile nefret söylemlerinin en ağırına maruz kalan, ay yıldızlı T.C. kimliğine sahip farklı inanç grubundan bir toplum…” Peki, bu toplumun birer ferdi olarak bizler kabuğumuza çekilip hala harika bir yıl geçirdik diyebiliyor muyuz?
Gazetemiz yazarı ve Doğan Grup Dijital Pazarlama Çözümleri Koordinatörü Haymi Behar’ın, 16 Mayıs 2014 tarihinde, Radikal Blog’unda çıkan ve sonrasında Ayşe Arman’ın köşesinde yer verdiği ‘İsrail dölü olmak’ başlıklı yazısı pek çoğumuzun duygularına tercüman oldu. Behar, İsrail dölü olmayı uzun uzadıya tanımladığı yazısının son bölümünde şöyle demekte; (İsrail dölü olmak) “ Havraya giderken, ‘Umarım bu kez bombalamazlar!’ diyerek tırsmak demek. Havradan çıkarken, ‘Suç mahallinden kaçar gibi’ koşar adımlarla kapıdan uzaklaşmak zorunda olmak demek. Öfke anında akla ilk gelen ‘küfür’ olmak demek. Yeni nesil ‘İsrail döllerinin’ bu ağır yüke katlanamayıp başka ülkelerde hayat kurmayı tercih etmesine yüreğinin dayanamaması demek… Bir nesil sonra Türkiye’de hiç ‘İsrail dölü’ kalmayacak olmasına rağmen, bu nefret söyleminin hiç bitmeyeceğini bilmek demek..”.
Ve 10 Aralık 2014’te yine gazetemiz yazarı Mois Gabay’ın ‘Türk Yahudileri gidiyor mu?’ başlıklı yazısı Milliyet, Radikal, Hürriyet Daily, CNN Türk, Agos’ta yer buldu. Yazı bir çığlıktı adeta...
Mois Gabay, başlıkta ortaya attığı soruyu şöylece yanıtlayarak sonlandırıyordu makalesini: “Peki ya ben? Çoğu kez sokakta, takside ‘Siyonist’ kılıfı altında Yahudi’ye hakareti reva gören birçok muhabbete şimdilik kulaklarımı tıkayıp, burada kalmayı yeğliyorum. Sayıca az da olsa geniş toplumda ses getiren ustalarım, bana umut veriyor. Biliyorum zamanla o şimdilerde susan azınlık bir gün yine ‘Yeter, artık buramıza geldi!’ diyecek.”
Genç dostlarım, yazı ve görüşlerinizden bolca alıntı yaptım, yararlandım. Bol tırnaklı bir yazı yazdım. Biliyorum günümüz gençliğinin verdiği yaşam mücadelesi önceki nesilden çok daha meşakkatli (Osmanlıcaya alışmak lazım = zor), çalışma koşulları fazlasıyla ağır, yüzde yüz donanımlı olmak yetmiyor, ekmek aslanın ağzında, artıları çoğaltmak lazım. Ama gerek toplumun, gerek cemaatin 50 + gençlere değil, sizler gibi vizyon sahibi farklı bir duruş ve görüş sergileyebilen dimağlara gereksinimi var.
Bir yıl daha geçti. Yıllar geçer, istesek de istemesek de... Ben ‘harika bir yıl’ geçirdim diyemiyorum ne yazık ki. 2015 geçen yıldan daha mı iyi olacak, hiç bilemiyorum. Dileğim, zamanı geçirmek için değil, geçen zamana bir anlam verebilmek için yaşayalım.