Geçmişin ilhamıyla, nice senelere

Köşe Yazısı
31 Aralık 2014 Çarşamba

David Ojalvo


Rollo May, ‘Varoluşun Keşfi’ adlı kitabında, varoluşu derinlemesine irdeliyor, inceliyor. Kitabın, ‘Zaman ve tarihe dair’ bölümüyle varoluşa zaman kavramı açısından bakıyor ve May’in geçmişe yönelik saptamalarını önemsiyorum. Yazar, “Geçmiş ‘geçmişte kalan bir şimdi’ değildir” diyor. “Geçmiş, daha çok olayları kabullendiğimiz ve çok yakın gelecekte tatmin ve güvenlik elde etmek için faydalanacağımız olumsalların alanıdır.

***

Kitabın önsözü ise şu vurucu cümlelerle açılıyor: “İçinde yaşadığımız çağda bir paradoksla karşı karşıyayız. Radyo, televizyon ve uydulardan adeta bardaktan boşalırcasına yağan bilginin hiç bu kadarını görmemiş, kendi varlığımıza dair hiç bu kadar büyük bir içsel belirsizlik yaşamamıştık. Nesnel hakikat arttıkça, içsel netliğimiz de o kadar azalmakta.”

1983’te bu eserin yayımlandığını düşündüğümde, yazarın günümüzü nasıl değerlendireceğini merak etmeden duramıyorum. Radyo, televizyon arka plana itilirken yaşamlarımız internet ve mobil iletişim teknolojileriyle kuşatılmış durumda. Bilgi, artık bardaktan boşanırcasına yağmıyor; sular altında kalmış haldeyiz. İçsel netlik, bulanık sulara teslim… Nesnel hakikat artıyor mu? Kanımca daha çok bir bilgi kirliliği, dezenformasyon çağındayız.

İnsan kendini bir insan ya da benlik olarak görmek yerine metroda bir jeton satıcısı, bir manav, bir profesör, AT&T’nin başkan yardımcısı ya da ekonomik işlevi neyse o olarak görmektedir. Öte tarafta ise, varlık duygusunun yitimi, kültürümüzdeki kitlesel kolektivist yönelimlerle ve yaygın konformist eğilimlerle ilişkilidir” diye yazıyor May, 30 yıl öncesinden. Sosyal medya kolektivist yönelimleri ve konformist eğilimlerin parlayan yıldızı olma konumuna taşınmış durumda.

Tüm bu çerçevenin ortasında günümüz bireyi hiç olmadığı kadar bir varoluşsal krizle karşı karşıya. Bu krizi yaratan nedenleri sıralamayacağım ve kasvetli algılardan – ne yazık ki -  kendimi ayrı tutmuyorum. Çözüm ararken biraz da Rollo May’ın satırlarına sığınıyorum. Geçmişe kuru bir nostaljiyle değil, May’in perspektifliyle sarılıyorum. Yakın gelecekte en azından soluklanabilmek için, dünün olumlu alanına bakıyorum. Zira son 20 yıl içinde, teknolojinin ve yozlaşan siyasal düzenin başını çektiği bir gerilimle geçmişten hızla kopartılmaktayız. Temelinde tüketim kaygılarının yattığı, sürekli bir yenilik ve değişim bombardımanının altındayız. Gelişimimiz her sene yapraklarını tazeleyen bir ağaç gibi değil, acıdır köklerimizden sürükleniyoruz.

***

Geçmişe ihtiyacımız var.  Artık sanal anlamlar barındıran ‘değişim’ anlayışının düne ait değerleri eksilttiğinin ayırtındayım. Karşı koymak, direnç göstermek zor; farkındalık ağır. Onu taşımak zorundayım. Özellikle iki büyük dünya savaşının ardından gelen bireyin kazanımlarını korumalı… Nesnel hakikat bu olabilir ancak. Tüketimin etkisi varoluşun yaşarkenki karşıtı. Üretim, tüketimin savurgan nefsinde körelmekte… Böylesi bir zamanda sessizliği yeğ tutuyorum. Düşüncelerin ve saf duyguların yeniden, köklerine bağlı bir ağacın yaprakları misali filizleneceği aydınlığa, yarına bakıyorum. Karamsarlığım ise daha uzunca bir süre topluma önderlik edecek siyasal bir bahar gelmeyeceği yönünde. Kapitalizm çarklarından vazgeçmeyecek. Gönlümü, dünün ve tarihin bilge insanları, aydınlarıyla avutuyorum. Onların eserlerini, birikimlerini kılavuzum kabul ediyorum. Yaşam tarzımda sadakatim sadelik ve sanata doğrudur. Varlık teknemde sakin sularda kalmayı istiyorum; varsın toplum ve idealler uzaklardan görünsün.

Yeni yıl benim için sessizliği ve geçmişi takdir etme zamanı. Uzandığım koylarda elbette ki yaratılacak yeni anılar var. Paylaşımlarımız da şüphesiz asil bir boyut kazanacaktır. Duyguların ve duygularla yoğrulmuş paylaşımların söz sahibi olduğu, zarif, narin bir varoluş…