Eskisinden farklı olarak bize ne vaat ediyor Yeni Türkiye?
Seneyi uğurlarken alışkanlıktan olsa gerek, eskiyle hesap kesilir; umutlar, dilekler yeni yıla devredilir. Bu sene yeni yıla ‘Yeni Türkiye’yle giriyoruz. Peki ama eskisinden farklı olarak bize ne vaat ediyor Yeni Türkiye?
***
Aslında değişim ve yenilik seçim kampanyalarında sıkça kullanılan öğelerdir. Yeni Türkiye tartışması da cumhurbaşkanlığı vizyon belgesinin açıklanması ardından başlamıştı. Ancak Yeni Türkiye söylemi, başarılar ve yenilgilerle dolu on iki yıllık iktidarın, siyasi alternatifsizlik karşısında kendini yenileme çabası olmaktan öte bir amaca hizmet ediyor. Bir bakıma 2010’dan bu yana siyasi gücünü adım adım konsolide eden iktidar partisinin, tabanından aldığı rızayla, toplumu kendi değerleri etrafında şekillendirme projesinin ilanı.
***
İsmini ne koyarsanız koyun, Türkiye değişmekte. Toplum muhafazakarlaşırken, din öğesi siyasette giderek etkin bir referans noktası haline geliyor. İktidar partisi bu değişimin siyasi meşruiyetini milli iradeden aldığını iddia etse de; bahsedilen milli irade seçim sonuçlarından elde edilen siyasi çoğunluktan öte değil. Dolayısıyla daha en baştan Yeni Türkiye’ye atfedilen değerlerden demokrasi ayağı, azınlığın tercihlerini çoğunluğa ezdirdiğinden sakatlanmış oluyor. Siyasi pratikte ise günden güne sekteye uğrayan güçler dengesi, otoriterleşmenin kapısını aralıyor.
***
“200 yıllık yanlıştan dönmek”, “tarihimizle ve köklerimizle yeniden buluşmak”, “yıkılan cihan devletini yeniden inşa etmek” gibi söylemler çökmüş bir imparatorluğun şaşalı günlerine özlem duyanlar için heyecan verici olabilir. Oysa, geçmişi o zamanın şartları içinde değerlendirmeyip, bugünün kafası ile tarihi yeniden yazmanın yaratacağı yanılgının bir adı var zaten, anakronizm. Trafikte ters yöne girdiğini inkâr eden araba misali, bir de herkesin üzerimize geldiğinden şikayetle “Durmak yok, yola devam!” diyoruz.
***
Yeni Türkiye eskinin askeri vesayetine son verildiği, egemenliğin doğrudan halka teslim edildiği, demokratik, kapsayıcı, din ile barışık bir yönetim vaat ediyor. Ancak retorikle uygulama arasındaki makas öyle açık ki, ister istemez kafalarda soru işaretleri oluşuyor. En basitinden eğitim alanında planlanan reformların içeriğine bakıldığında bile toplumun sadece bir kesiminin taleplerini karşılamaya yönelik olduğu görülüyor. Üstelik nitelik açısından birçok konuda eksikliklerimiz dururken önceliği şekille uğraşmaya veriyoruz.
***
Buraya kadarki tartışma öngörülen değişimin iç boyutuna dair. Yeni Türkiye’nin bir de kendine biçtiği dış politika vizyonu var. Özetle, bir bakıma ‘stratejik derinliğin’ devamı. Temel prensipler, dış politikada mazlumun yanında yer alan Türkiye’nin, ‘merhamet vatanı’ olarak ‘imkân’ ve ‘kaynaklarını bütün insanlıkla paylaşması’, ‘adalet ve hakkaniyet için ter dökmesi’ üzerine kurulu. Ahlaki kaygılar ve duyarlılığı bir noktaya kadar anlamak mümkün. Ancak siyasetin insan ilişkilerinden farklı bir ahlaki bakış gerektirdiği de malum. Hele ki, Türkiye gibi hassas jeopolitik dengeler gözetmesi gereken bir ülkenin, konjonktürü öteleyip, vicdani değerler üzerinden dış politika belirlemesi, bunu da mezhepçi seçicilik üzerinden kurgulamasının sonuçlarını alıyoruz. Giderek yalnızlaşarak...
***
Arka çıktığımız aktörler belli ki bizim kadar ilkeli değiller; zira kendilerini sağlama almak için pozisyon değiştirebiliyorlar. Konya’da il kongresine katılarak, Türkiye’de dış politikanın ne denli iç mesele haline geldiğini kanıtlayan Hamas lideri Halid Meşal, bir taraftan İran’la yıkılan köprüleri kurmaya çalışıyor. Katar, Suudi Arabistan’ın bükemediği elini öpüp Mısır’la ilişkileri düzeltme yoluna gidiyor.
***
Öte yandan, bir süre önce Irak’ta merkezi hükümet, Kürt Bölgesel Yönetimiyle petrol gelirleri üzerinden anlaşıp buzları eritme yoluna gitmişti. Daha da geriye gidersek Ekim’deki Duhok anlaşmasıyla Irak Kürtleri ile Suriye’deki PYD ilişkileri yoluna koymuştu. Dolayısıyla bölgedeki dengeler Türkiye’nin kurguladığından farklı bir yöne doğru kayıyor. Bölgede yalnızlaşmamıza rağmen, Batı’yla ilişkileri germekten de geri kalmıyoruz.
***
Mevcut güç ve kapasite ile ortaya konulan hedeflerin örtüşmediğinin idrak edildiği noktada belki de Türkiye kendisini tecrit eden politikalarda ısrarından dönecek. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın Mısır konusundaki son açıklamaları bu yönde bir dönüşümü destekliyorsa da, Osmanlı mirasını Yeni Türkiye üzerinden yaşatma iradesi her fırsatta önümüze çıkıyor.
***
Yeni Türkiye’nin gerçek anlamda yeniliği ancak söylemin ötesine geçerek, hukukun üstünlüğü ilkesine dayanan çoğunlukçu değil çoğulcu bir siyasi sistem kurulmasına bağlı. Bunun için de ümmet anlayışı yerine sivil yurttaşlık, herkes için demokrasi, eşitlik, özgürlük ve adalet taleplerine kulak vermek gerekiyor.
İçeride sağlanan istikrar, gerçekçi bir dış politikayla desteklendiği takdirde, eskileri devşirmeksizin yeni bir tarih yazmak mümkün olabilir. Herkese iyi seneler...