Televizyonda bir film izliyordum. Bu filmin son günlerini yaşayan kahramanı, ziyarete gelen dostuyla söyleşirken şöyle diyordu: Artık zamanım tükendi!
Bir yandan filmi izliyorum, öte yandan bu sözcükler beynimi tırmalıyor. Zaman üstüne çok kez kalem oynatmama karşın, bu konu her karşıma çıktığında ilgimi çekmiştir. Kendi bakış açımıza göre değişebilen bir kavram olduğu için de, üstündeki farklı yorumlar, düşünce ufkumu daha çok genişletiyor.
Yine izlediğim o filmin etkisiyle Yahya Kemal Beyatlı’nın Eylül Sonu şiirini anımsadım. Şiir şu dizelerle başlıyor:
“Günler kısaldı. Kanlıca’nın ihtiyarları
Bir bir hatırlamakta geçen sonbaharları.”
Şair, ihtiyarlar için günlerin kısaldığını söylerken, onlar nedense ilkbaharları değil, yalnızca geçen sonbaharları anımsıyorlar. Bir yolculuğun sonuna yaklaşan ve bunun bilincinde olan bu insanların hüznünü, şu iki dizede duyumsamamak olası mı?
Dikkat ediyorum, zamandan konuşurken, özellikle belirli bir yaşın üstünde olanlar, içinde bulunduğumuz anların dışında, daha çok geçmişten, yaşanmış olaylardan, geçmiş anlardan ve anılardan söz ediyor. Sanıyorum ki gelecek hedefleri tükenmiş biri için anılar, biricik tutunma dalları oluyor. Onları paylaşarak, geçip gitmiş zamanı yeniden yaşamaya çalışıyorlar.
Aslında zaman, görece bir kavram. Kimi için durur, kimi için çok hızlı geçer, kimi için tükenmiştir, kimi için çekilmez gelir, kimi içinse hiç geçmesini istemediği bir süreçtir. Kuşkusuz bu da sürekli bir durum değil, bir akış içerisinde her birimizin değişkenliğini ortaya koymaktadır.
Nitekim ünlü Fransız düşünürü Voltaire bu konuda şöyle diyor:
“Zaman, tasarladığımız projelerin gerçekleştirilmesi için yeterli değildir. Bekleyen biri için ondan daha yavaş, hoşlanan biri için de ondan çabuk geçen bir şey yoktur.
Büyüklüğü ile sonsuzluğa kadar uzanır; küçüklüğü ile sonsuz parçalara bölünebilir. Herkes onu ihmal eder; herkes onu yitirmekten üzüntü duyar. Gelecek kuşaklara aktarılmaya layık olmayan ne varsa, onları karanlıklara gömer ve gerçekten büyük olan hareketleri de yaşatır. İnsanın en değerli hazinesi zamandır!”
Zaman neleri öğretmiyor ki bize:
Beklemeyi, sabrı, ayrılığı, kavuşmayı, sevmeyi, ertelemeyi, katlanmayı, acılara direnmeyi…
Bazı duyguları ve değerleri aşındırırken, bazılarını da güçlendiriyor, pekiştiriyor; aşk, mutluluk, hasret, acı gibi…
An geliyor böğrümüzde saplı duran bir hançer oluyor, yüreğimizi kanatıyor; an oluyor, hep söylendiği gibi üstümüze yüklenmiş her derdin ilacı…
Zamana ne denli direnmeye çalışsak, sonunda yenilen hep biz oluyoruz.
Ahmet Necdet, bir sonesinde şöyle diyor: “Zaman amansız törpü bir ömrü törpüleyen / Nasıl karşı durursun bu görünmez düşmana”
Hayıflanmayı bir yana bırakarak, Goethe’nin söyledikleriyle sözlerimizi noktalayalım:
“Yaşamaya zaman ayırın, zira zaman bunun için yaratılmıştır… Düşünmeye zaman ayırın, başarının bedeli budur… Sevmeye zaman ayırın, güçlü olmanın kaynağı budur…”