Roş Aşana’dan hemen önceki ‘Yorumsuz’ başlıklı yazımda, Untane Tokef duasının sözlerini sizlerle paylaşmıştım sevgili okurlar. Bu dua eşim Hayim’in çok ilgisini çekmişti; o dönemde sürekli sözünü etmiş ve köşemde yazmam için teklifte bulunmuştu. Duayı hatırlayalım dilerseniz:
Gelecek yıl kaç kişinin hayata veda edeceği ve kaç kişinin doğacağı; kimin yaşayacağı ve kimin öleceği; kimin kendisine tanınan zamanın ötesinde yaşayacağı ve kimin zamanından önce öleceği; kimin su ile ve kimin ateş ile; kimin kılıç ile ve kimin vahşi hayvan eliyle; kimin açlıktan ve kimin susuzluktan; kimin depremden ve kimin salgın hastalıktan; kimin boğularak ve kimin taşlanarak can vereceği; kimin yerinde rahat yaşayacağı ve kimin gezgin olacağı; kimin huzurlu olacağı ve kimin tedirgin olacağı; kimin refah içinde olacağı ve kimin sıkıntı yaşayacağı; kimin yoksul ve kimin zengin olacağı; kimin aşağılanacağı ve kimin yüceltileceği belirlenecek.
Biz Aşem’e Roş Aşana ile Yom Kipur arasındaki on Ulu Gün sırasında ibadet ederken, Aşem, Adı mübarektir, çok sevgili eşim Hayim’i yanına alacağına karar vermiş ve Yargı Defteri’ni mühürlemiş.
Eşim bir ay kadar süren bir sıkıntı (tam olarak rahatsızlık diyemeyeceğim, gittiği doktorlar ona “iyisin, bırak kendinle uğraşmayı,” dedi) döneminden sonra 29 Aralık Pazartesi sabahı işe gitmek üzere hazırlanmış, iki kütüphanemizin kesiştiği köşede bir dosyayı incelerken, bir anda yığılıverip Aşem’in yanına gitti. Cansız bedeni, en sevdiği Tora ile çeşitli dinî kitaplarla, Aşem’in 72 İsmi’nin bulunduğu dolabın yanında yatıyordu onu bulduğumda.
Aşem onu çok sevmişti sanıyorum. Son on dört yıldır kendini olabildiğince dine vermişti. Hele son ay, acelesi varmış gibi sürekli okuyor, dinî videolar izliyordu. İşe devam etmesinin nedeni, edindiği ilkeleri gençlerle paylaşmaktı. Son on beş gündür yetiştirdiği elemanlara ölümünden iki gün önce şöyle demiş: “Bu dünyadaki sınavımı başarıyla vermiş olmak ve dünyaya bir daha gelmemek için Tanrı’ya dua ediyorum.”
İsyanım yok... Hayim’in, ‘Aşem’in yeşivası’nda Tora çalışıyor olması umuduyla avunuyorum ama acım çok derin. Melekler gibi yaşadı ve bir melek gibi kimseye zahmet vermeden, kendi de çekmeden uçup gitti benim aşkım. Aşem bize çocuk vermemişti. Birbirimizin her şeyi olmuştuk...
Bu sınav bana pek çok şey öğretti. Daha önce başkalarının acısına karşı çok duyarlı olmama rağmen kendimi bir nevi korumaya alır, keder ve hastalıktan uzak durmaya çalışırdım. Bu kişilere ne diyeceğim, nasıl diyeceğim tereddüdüne kapılırdım. Hata etmişim. İnsanları teselli, hastaları ziyaret etmek çok önemliymiş. Ben tahmin edemeyeceğim kadar ilgi ve destek gördüm. Bunu hiç unutmayacağım.
Başta Hahambaşımız Rav İsak Haleva, Cemaat Başkanımız İshak İbrahimzadeh ve Şalom ailem olmak üzere varlıkları, telefonları ve mesajlarıyla bana güç veren, yanımda olan, beni ayakta kalmaya ve yazılarımı sürdürmeye zorlayan, bazen saçma sapanlaşan sorularıma cevap veren rabilerimiz, arkadaş ve dostlarımıza çok minnettarım. Tanrı kimseye öyle acılar yaşatmasın. Amen.
Eşim Hayim çok iyi ve temiz bir isim bıraktı. Rav Alaluf’un mesajında belirttiği gibi “İyi isme sahip olanın tacı, hepsinin üzerindedir” (Pirke Avot). Sayın Hahambaşımızın telefonda dediği gibi “İyi bir isim, iyi yağdan daha iyidir.”
Işıklar içinde ol meleğim. Ben yarım kaldım ama sen Aşem ile tam ol... Gan Eden’de benim için dua et ki, teselli bulayım.