Evler eriyor doğada. Renkleri, dokuları doğanın dokusu ile bir uyum içinde... Tıpkı Malakanların, Ermenilerin, Terekemelerin, yöre yerlilerinin, bir grup Alman’ın, Acemlerin, Azerilerin, Kürtlerin uyum içinde yaşadıkları gibi... Rusların etkisi ile Anadolu’nun doğusundaki bu uç şehirde bir konservatuvar bugün hâlâ işlev görmekte. Ciddi bir öğrenci nüfusu var şehirde.
“Darılırsa darılsın, sarılırsa sarılsın” diye bir şarkı mırıldanıyor Kars’ta artık pek kalmamış Malakanların anısına çekilen belgeseldeki yaşlı teyze.
Kars’a girdiğimiz ilk andan itibaren huzur çarpıyor yüreğimizi. Sakin bir güzelliği var buranın. Biraz terk edilmiş, biraz açık hava müzesinde gezer gibi... Belki de yüzyıllar öncesinde donakalmış bir resmin içinde yaşar gibi... Ve akşam, kar yağıyor bu resimde üzerimize... Kar/s yağıyor, huzur yağıyor lapa lapa... Büyük bir kentsel dönüşüm programı gerçekleşiyor sessizce buralarda. Şehrin görünümünü bozan beton binalar sıra geldikçe yıkılıyor. Ruslar ve Ermeniler zamanından kalma binalar ise sahiplerinin imkanı elverdikçe, onların zamanlamasına göre renove ve restore ediliyor.
Ne ki, gitmişler! Şehrin dokusunu oluşturanların çoğu gitmiş: Yoklar artık! Şehre çok yönlü, çok katmanlı, ortak kültürünü katanlar gitmişler. Kimi zorlamalarla, bir kısmı ise daha iyi şartlarda yaşama umutlarıyla. Bir dönem Rusya’dan gelip de mesela Kars gravyerinin üretilmesine, tarıma, hayvancılığa ön ayak olan Malakanlar yok sayılır artık. Belki üç, belki beş aile kalmıştır... Ermeniler de pek kalmamış. Kiliseler, kısmen camiye dönüşmüş. Şimdilerde; rehberimiz, hocamız, Anadolu aşığı Kars çocuğu, Türkolog, yazar Ali Canip Olgunlu’nun çabası/katkısıyla büyük bir müze kente dönüşme yolunda ilerliyor. “Ali Baba” diyorlar burada her görenin gözlerinin içi gülerek candan sarıldığı Ali Canip Olgunlu’ya.
Ali Canip Olgunlu’nun ağzından damlayan her söz bir bal misali bilgisiyle akılları, tınısıyla yürekleri tatlandırırken Ani antik kentinde geziniyoruz. Sonsuzluğu, sınırsızlığı hissediyoruz. Derken, başımızı çeviriyor, görüyoruz dereyi. Sanki....
Toprak yarılır Ani’de. Su çıkar toprağın göbeğinden. Toprak yarılır; tarih çıkar göbeğinden. İnsan çıkar. 1001 kiliseli başkent Ani’de kaybolur insan. Toprağın rahminden kültürler çıkar. Kars Ani’yi, Ani Bizans’ı, Bizans Frigya’yı, Frigya Fransa’yı taşır sözlere.
Sembollerle, anılarla, sözlerle taşınan bilgiler, bilgelikler döner gelir evlerimizde beni sana, seni bana yakınlaştırır. Çokluk değil, bütünlüktür taşınan yüreklere. Tüm yaşanmışlıkları bir hamurda yoğuran, yoğurdukça zenginleşen, zenginleştikçe bütüne varan.
Derken gün gelir sınırlar koyar insan toprağa. Biz, ben olur; biz, sen olur; biz, öteki olur! İnsan hikayeleri yaratır sınırlar. Sınırların ötesinden gelen uyum sağlamaya zorlanır. Nesiller içinde uyum sağlasa da sağlamasa da, zaman geçip de geldiği yere geri dönmek ister insan. Geçmişini merak eder. Oysa, oraya da kolay kolay uyumlanamaz dönerse eğer.
Sınırlar, geçişler, göçler insan hikayeleri yaratır. Sınırladıkça; kaybeder özünden bir lezzeti. Yok olur, erir aynı toprağın derinliklerinde yaşanmışlıklar.
Oysa sınır insanın koyduğu bir hat. İnsanın insana koyduğu bir hat. Varsın öte yandan gelsin,
varsın başka inanca dahil olsun! Ne fark eder?
İşte mesela, otelimizde bize Kafkas dans gösterisi sunan ekip. Hocaları Sefer ve diğerleri..... dans ederken ruhlarında ateşi görüyorsunuz, gözlerinde yaptıkları işe duydukları heyecan var, aşk var. Gözlerinde görüyorsunuz; dışa bakar gibiyseler de, ne dış ne iç var onlar için. Anı yaşıyorlar.
Dış yok iç yok orada. Kendileri ile biz izleyicileri bir/lik halinde o an.
Ani’de sonsuzlukta rüzgarla, toprakla bir olur insan. O rüzgar ki tenimizde, nefesimizde buluşur ruhumuzla, yeniden biz yapar beni, seni, ötekini. Her birinin ruhundan ruhumuza işleyen bir nefes rüzgar, sonsuz zamansızlıkta bir nefes insan olur. Nefes olur, rüzgar olur. Taş olur, birlik, bütünlük, tam olur.
MERAKLISINA NOT:
- Terekemeler: 1877-1878 Rus-Osmanlı Savaşı’nda ve Cumhuriyet döneminde Türkiye’ye, özellikle Kars ve Iğdır’a göç etmiş Azeri Türkleridir. Karapapak olarak da anılır.
- Malakanlar: Ortodoks Kilisesi’nden ayrılmış bir tarikattır. Rusların inancına göre, haftada sadece iki gün süt içme geleneği vardı. Malakanlar ise; bu inanca itiraz ederek haftanın her gününde süt içilebileceğini savunuyorlardı. Zaten Rusçada Moloko kelimesi süt, Molokan ise süt içen anlamına gelir Bu nedenle Rus Ortodoks kilisesinden ayrıldıktan sonra Rusya’dan Kars’a göç etmiş, barışçıl, hümanist, üretken bir tarikat. Kars kültürüne hayvancılık, peynircilik mesleklerini öğrettikleri gibi, şehre Rus mimarisini, ızgara yol sistemini de getirirler.