Günümüzde, Doğu’yu anlamaya çalışma şekilleri var. Bunların en popüler olanı oryantalizm. Ancak oryantalizm Batı kökenli bir bakış açısı. Yani, Batı düşünce kalıpları ile Doğu toplum ve kültürlerinin tamamını bir kalıba oturtma ve kodlama çalışması. Burada ister istemez bir olumsuzluk oluşuyor, zira Doğu, egzotik bir muamma gibi inceleniyor, analiz ediliyor ve yargılanıyor.
Doğu ile Batı arasındaki farklılıklara oryantalizm gözlüğü ile bakan bir tespit duydum geçenlerde: ‘Doğu’da pusu kurulur, Batı’da düello yapılır. Çetin Altan’ın bu tespitini Uzak Doğu’yu hariç tutarak yaptığını var sayarak biraz incelemek istiyorum. Gerçekten de Doğu’da bir pusu kültürü var mı? Galiba var. Zira bizim, yani Doğu denen kültürün taraf tutmak eğilimi var. Arkadaşımız veya tarafında olduğumuz şahıs külliyen hatalı bile olsa taraf tutarız, kavgaya dâhil oluruz. Derdimiz çatışmayı çözmek değil, mümkünse rakibi yok etmektir. Rakibin taraftarlarından biri tökezleyip düşse bir de pataklama hakkımız doğar. Büyüyen olayları durdurmak için daha da gür bir ses ağırlığını koyar. Taraflar kin ve hınç dolu olarak bastırılır. Ancak olayların bastırılmış olması daha büyük hesaplaşmaların habercisidir sadece. Kılıçlar bilenir ve pusu kültürü devreye girer. Kıstırmak sureti ile vur kaç şeklinde hasar vererek veya söylenti yayarak kaybetme hissiyatından kurtulmaya çalışırız. Yalnız bu tarif ettiklerim Batı’da olmuyor sanılmasın sadece bizde daha genel bir eğilim. Kısacası, Doğu kültüründe her hangi bir davayı kaybettiğini kabul etmek ve hayata bir bardak su içip kaldığı yerden devam edebilmek yoktur. Ayıptır, davalar sonsuza kadar sürse bile kaybetmeye tahammül etmekten daha iyidir. Uçurtma Avcısı diye Afganistan’da geçen bir kitap vardı, hala tüylerim ürperir oradaki kıstırma sahnesini düşündükçe…
Sonuçta Doğu ile Batı kültürleri arasında farklılıklar olması normal. Aşiret kavramı Doğu’nun yapısal bir özelliği olduğu için türevleri ile karşılamak beklenen bir sonuçtur. Aynı şekilde kentli ve köylü arasında farklılıklar, Endülüslü ile Basklı arasında farklar olması kaçınılmazdır. Örnekler sonsuzdur.
Ancak taraflardan birinin diğerini kızdırdığı, aşağıladığı durumlarda haddini aşan misillemeler yapmak herhangi bir kültürün türevi olamaz. Hatta yapılan misillemeleri kışkırtmaların bir sonucu gibi gösterip hukuktan destek almayarak ‘hak ettiler’ diyerek eylem yapmak sadece eğitimsizliğin ve yenilmişlik duygusunun türevi olabilir. Örneğin karikatür sanatçılarının provoke edici, beynimize küçük fiskeler attığı bazen edepsiz bazen zeki, bazen ırkçı bazen ayırımcı ve küçültücü ürünlerine misilleme yaparken yine mizahın gücüne dayalı bir eylem tasarlansa, Batı’nın olumsuz tespitleri haksız çıkartılsa ne güzel olurdu. Fransa’daki saldırı Batı’nın olumsuz tespitlerini perçinlemekten başka pek bir işe yaramadı. Her ne kadar mizahı dalga geçmek olarak algılayan ve şiddetle rencide olan bir kültür varsa da, mizahı katliama çevirmek açıklanabilir bir şey değil. Ve maalesef pusu kültürünün kötü bir örneği.
Misillemelerin adil, dozunda, maksadı dâhilinde ve çığırından çıkmadan yapıldığı bir kültürden bahsedeceğimiz günler diliyorum.