Düşen enerji fiyatları ve düşen hammadde fiyatlarına paralel olarak nerdeyse üç seneden beri düşen imalat ve tüketici fiyatları Avrupa’yı canlandırmaya yetmiyor. Avrupa’nın, ABD’nin dümen suyuna giderek Rusya’ya çok ciddi yaptırımlarda bulunması ister istemez Avrupa’yı daha da zora soktu.
2015 yılı daha ilk başından itibaren oldukça sıkıntılı, bir o kadar da hareketli geçeceğini hissettirdi. Geçtiğimiz hafta İsrail Suriye’deki Hizbullah hedeflerini vurarak örgütün ileri gelenlerinden Cihad Mughniye’yi ve İranlı General Muhammed Alabadi’yi öldürdü. İsrail bu konuda açıklama yapmazken İran, Golan Tepelerine yakın bir bölgede generalinin öldüğünü doğruladı. İranlı generalin orada yani Suriye’de ne yaptığını anlamak da çok zor olmasa gerek.
***
Savaşın başka bir boyutu ise para birimleri üzerinden sürüyor. İsviçre Merkez Bankası’nın aldığı ani kararla İsviçre Frangı’nı serbest bırakması, bu para biriminin diğer para birimleri karşısında bir anda yüzde 20 değer kazanmasına sebep oldu. İsviçre’nin asıl istediği sonuç bu olmasa da, bu kararın ardından fazlasıyla stabil ve sürekli dış ticaret fazlası veren güçlü İsviçre’nin para biriminin değer kazanması kaçınılmazdı. Bu durum ister istemez piyasaları rahatsız etti. Daha da önemlisi, İsviçre Frangı’nı Euro’ya bağlayan kararın kaldırılması bir anlamda İsviçre’nin Euro’ya verdiği desteği kaldırdığı anlamına geldi.
Öte yandan düşen enerji fiyatları ve düşen hammadde fiyatlarına paralel olarak nerdeyse üç seneden beri düşen imalat ve tüketici fiyatları Avrupa’yı canlandırmaya yetmiyor. Avrupa’nın, ABD’nin dümen suyuna giderek Rusya’ya çok ciddi yaptırımlarda bulunması ister istemez Avrupa’yı daha da zora soktu.
Rusya’ya kredi satamamak, Avrupa’nın gelirlerinin de gerilemesine sebep oldu. Kaldı ki kredi alan Rusya, aldığı krediyle hem büyüyor hem de Avrupa’dan ürün ve hizmet alarak Avrupa ekonomisine katkıda bulunuyordu. Kriz öncesinde Ruslara serbest dolaşım hakkı tanımayı tartışan Avrupa, gerilen ilişkiler neticesinde bu planı rafa kaldırdı ve kıtaya Rus yatırımlarının gelmesine de bir anlamda mani oldu.
Para birimlerinden bahsederken, neti çılgıncasına gerileyen Euro-dolar paritesi (önümüzdeki bir sene içerisinde 0,92’ye kadar gerileyebilir), Avrupa Merkez Bankası Başkanı Dragi’nin bu hafta içinde açıklaması tahmin edilen 500 milyar Euro ile 1 trilyon Euro arasında parasal genişleme paketini bekliyor.
Avrupa’nın mücadele etmesi gereken hâlihazırda bir de işsizlik ve küçülen ekonomiler var. Unutmamak gerekir ki işsiz insan, daha doğrusu kaybedecek bir şeyi olmayan insan her zaman için toplumlarda tehlike yaratma potansiyeline sahiptir. Avrupa’da köktendinciliğin yükselmesi, Ortadoğu ülkelerine nazaran sayıca az da olsa Avrupa vatandaşlarının IŞİD’e katılması, Avrupa’nın bu insanları kendi sistemine ve vizyonuna dahil edememesinden, entegre etmede başarısız olmasından ve güçlü bir gelecek verememesinden hatta vaat edememesinden kaynaklanıyor.
Benzer durum bir bakıma Hamas’a katılan ve destek veren Filistinliler için de geçerli. İsrail nefretiyle henüz çocukluklarında tanışıyor bu insanlar. Bu nedenle kaybedecek bir şeyleri olmadığını anladıkları an Hamas’a katılmakta, terör eylemi düzenlemekte hatta çocuklarını feda etmekte çekince görmüyorlar.
Vizyonu Yahudileri nerede olurlarsa olsun öldürmek ve İsrail’i ortadan kaldırmak olan bir örgüte katılan Filistinlileri engellemek her şeye rağmen mümkün olmayabilir. Ancak hatırı sayılır bir halk desteği olmadan hiçbir örgütün ayakta kalmasının ve mevcudiyetini idame ettirmesinin söz konusu olmadığını unutmamak gerek.
***
Ortadoğu’nun gerilimli iklimi Amerika’da da kendini gösterdi. Miami’de düzenlenen Dünya Güzellik Yarışmasına siyasetin çirkin elleri karıştı. Lübnanlı güzelin, İsrailli güzelle birlikte çektikleri bir selfie’de yer alması Lübnan’da konu oldu ve ardından ciddi tartışmalar başladı. Lübnanlı güzel neredeyse aforoz edildi. Oysa bu tip yarışmalar, sportif karşılaşmalar düşmanlığın devam ettirildiği yerlerden ziyade karşılıklı barış ve dostluk mesajlarının verildiği platformlar olması gerekmez miydi?
İnsanlar içlerindeki hoşgörüsüzlük ve nefretin, karşılarındakinden çok kendilerine zarar verdiğini anlamadan barış ve huzur olmasını beklemeleri işte bu gibi durumlarda en büyük paradoksu oluşturuyor.