Mason Currey’in Günlük Ritüeller adlı kitabında, yazarların yaşantılarından kesitler vererek onların alışkanlıklarını, yazma yöntemlerini ortaya koyuyor. İçlerinden Benjamin Franklin’i okurken, onun ilgimi çeken bir çabasını paylaşmak istiyorum:
Franklin özyaşamöyküsünde, on üç haftalık bir plana göre, erdemsel yetkinliğe ulaşmak için bir program oluşturduğunu yazmış. Bu programda, yılın her bir haftasını ölçülülük, temizlik, alçakgönüllülük gibi üstün bir niteliğe adamış. Bunların karşıtı her davranışı da bir takvime işlemiş. Franklin, üstün niteliklere olan bağlılığını tüm hafta boyunca sürdürebilirse, bunun bir alışkanlığa dönüşeceğini düşünüyormuş. Böylece sıraladığı bir sonraki üstün niteliğe geçebilir, kendini tümüyle düzeltene kadar gittikçe daha az hata yapar, takvimde de bunları siyah işaretle gösterirmiş. Plan bir noktaya kadar işe yaramış. Bu programı peş peşe birkaç kez takip ettikten sonra, önce yalnız yılda bir, ardından da birkaç yılda bir tekrarlaması gerektiğini düşünmüş. Sonuçta düzen erdemi, tüm planını bozmuş ve pes etmek zorunda kalmış; çünkü doğası gereği hiç düzenli olamıyormuş.
Franklin’in bu kendini yetkinleştirme çabasını okurken ister istemez gülümsedim. Nedeni de, başta eşim olmak üzere, zaman zaman eleştirildiğim düzenlilik tutkumdan kaynaklanıyor. Bu konuda bazen kendime de kızdığım oluyor; ama kazandığım bu olumlu alışkanlıklardan kopmak hiç de kolay değil! Hadi alışkanlıkları bir yana bırakalım, bana göre her şey yerinde ve zamanında gerçekleşmediği sürece huzurlu olamıyorum. O da benim için ayrı bir sorun! Yine de merak edenler için söyleyeyim: Düzenlilik hastalığı gibi kaygı duyulacak bir durumum yok!
Benim takıntım, eşyaları her zaman bıraktığım yerde ve şekilde bulabilmek! Giysiler, kullandığım nesneler, özellikle kitaplar… Birisi onlara el attığında mutlaka fark ederim. Bu düzenlilik öyle bir alışkanlık yaratıyor ki, karanlıkla, el yordamıyla olsun aradığım bir şeyi bulabilirim. Bu yüzden bana ait olan her tür eşyayı, kendim yerine koymak isterim. Evde en büyük sorunu da genel temizliklerde yaşıyorum. Her nesnenin eski yerini bulması, kuşkusuz belirli bir zaman alıyor.
Biliyorum, çok kişi için söylediklerimin sorun olması bir yana, evdeki dağınıklıktan, düzensizlikten keyif bile alıyorlar. Onlara göre odalarındaki dağınıklık yaşanmışlık duygularını daha çok güçlendiriyormuş! Yoksa bu insanların davranışlarını, ben mi yanlış nitelendiriyorum diye düşünmeden de edemiyorum.
Aslında düşündüklerim ya da söylediklerim hiç önemli değil! Herkes nasıl mutlu olabiliyor, hayattan en çok nasıl keyif alabiliyorsa, öyle yaşasın! Önemli olan, bunun doğru ölçüsünü yakalamak: Ne düzenliliğimizi koruyacağız diye yaşamımızı karartmak, ne de tembelliğimize kılıf uydurmak için savrukluğu savunmak!
Daha da önemlisi…
Birlikte yaşadığımız, kimi değerleri paylaştığımız insanlarla bu uyumu sağlayarak, düzenlilik sınırlarımızı iyi belirlemek durumundayız.