Türkiye 2011’den beri her yıl 27 Ocak’ta Holokost’u anma töreni düzenliyor dünyadaki çoğu ülkelerde olduğu gibi. Bu sene ilk kez Ankara’da ve yüksek katılımla gerçekleşen törene TBMM Başkanı Cemil Çiçek’in konuşması damga vurdu. Çiçek ne dedi ki kimileri çok şaşırdı?...
Tam 70 yıl önce, 27 Ocak 1945’te Sovyet ordusu, ‘Çalışmak Özgürleştirir’ yazısının girişinde bulunduğu tarihin en büyük ölüm kampı Auschwitz-Birkenau’ya girmişti.
Kampın kapılarını açarak içeride bulunan, açlık ve hastalıktan ölmekte olan esirleri kurtaran ise 32 yaşındaki Ukraynalı Yahudi komutan Anatoly Shapiro idi. Komutan, o gün neler yaşadıklarını 2005’te, ölümünden kısa bir süre önce bir Amerikan gazetesine anlatmıştı.
Shapiro, Auschwitz cehenneminin kurgusal bir yalan olduğunu bugün bile iddia ederek Yahudi düşmanlığının tedavi edilemez bir hastalık olduğunu cümle âleme inandıran kimi çevrelere, tokat atar gibi gerçeklerin tanıklığını yaparak tarihe damga vurmuştu.
Ukraynalı komutan kampa girdiklerinde gördüğü dehşetengiz manzara karşısında yıkıldığını, “Korkunç görünüyorlardı. Sadece kemik, sadece iskelet vardı etrafta. Onları kurtarmaya geldiğimizi söylediğimizde hiçbir tepki vermiyorlardı zira konuşacak güçleri bile yoktu” sözleriyle ifade ediyordu.
Shapiro’nun tanıklığı şöyle geçiyordu tarihe: “Kadınların barakalarına girdiğimizde daha korkunç bir manzarayla karşılaşmıştık. Çıplak ölü kadınlar girişte yerde yatıyordu. Etrafta kan ve insan dışkısı vardı. Kokudan dolayı beş dakika bile orada kalmamız mümkün değildi. Çocukların barakalarında ise sadece iki canlı çocuğa rastlamıştık. Onlar da “Biz Yahudi değiliz, Yahudi değiliz” diye bağırıyorlardı.
Shapiro, kampı dolaştıklarında fırınları ve diğer ölüm makinelerini ve rüzgârda savrulan yanmış insan küllerini gördüklerini de ekliyordu tanıklığına.
“Eğer bir sonraki nesil için bir mesaj vereceksek benim neslime, olanların tekrarlanmasına izin vermemek olmalı” diyor Shapiro…
İşte bu yüzden dünya 2006’dan beri 27 Ocak’ta Holokost’u anıyor her sene. 6 milyonun katledilmesinin unutulmaması ve tekrar yaşanmaması adına.
Türkiye de 2011 yılından beri her yıl aynı tarihte anma toplantısı düzenliyor. Bu yılki tören bilindiği üzere ilk kez Ankara’da ve TBMM Başkanı Cemil Çiçek’in katılımıyla gerçekleşti. Çiçek aynı gün Prag’da yapılan anma töreninde bir konuşma yaparken, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ise Auschwitz’de düzenlenen törene katılıyordu.
İstanbul Yahudi toplumundan kalabalık bir grubun da hazır bulunduğu Bilkent Üniversitesi’ndeki anma törenindeki konuşmaların çok ses getirdiğine tanık olduk. TBMM Başkanı Cemil Çiçek’in konuşmasında, İsrail-Filistin meselesine, Gazze Savaşı’na ve Mavi Marmara olayına atıfta bulunması, kimileri tarafından, bu konuların yerinin bu anma toplantısı olmadığı gerekçesiyle yadırganırken, Meclis Başkanı’nın “Musevi vatandaşlarımızın İsrail Devleti’nin politikaları nedeni ile haksız itham ve nefret suçlarına maruz kalmaları nedeniyle onların hak ve özgürlüklerini korumak boynumuzun borcudur” sözleri konuşmasına damga vuruyordu.
Çiçek konuşmasında II. Dünya Savaşı’nda özellikle Avrupa kıtasının insanlık tarihinin en acılı günlerine, en vahşi olaylarına tanıklık ettiğini söylerken başta Yahudiler olmak üzere kimi etnik toplulukların salt kimliklerinden dolayı topyekûn kaldırılmaya çalışılmasına ve bunun da daha önce hiç görülmemiş bir endüstriyel yöntemle yapılmış olmasına da vurgu yaptı. Çiçek, bugünkü antisemitizmin en önemli nedeni olarak İsrail-Filistin ihtilafını gösterirken, “Bunun çözülmemesi durumunda şikâyet edilen hususları belli bir yerde tutmak mümkün olmaz” sözleri ise bir hayli düşündürücü ve bir o kadar da tartışılmaya, irdelenmeye muhtaç bir söylem olarak hafızalara girdi.
Türk Yahudi Toplumu Başkanı İshak İbrahimzadeh’in derin ve çok yönlü konuşmasında ise, “Bu topraklarda Holokost yaşamamış bir ailenin çocuğu olarak şükrederken, burada bu salonda yaratılmış olan birlikteliğin kuvvetine rağmen, neden halen o günleri yaratan söylemlerin, ithamların ve provokasyonların bugünlere uyarlanmış olan şekillerinin korkusu ve tehdidini de hissederek konuşmamı yapıyorum?” sözleri ise bir hayli ses getirdi.
İbrahimzadeh haklıydı zira…
Başbakan Davutoğlu ise Holokost’u anma gününün saf amacına uygun olarak gönderdiği mesajında, hiçbir başka meseleye atıfta bulunmadan, “Tarihteki bu kara lekeyi hatırlatmak her seferinde vicdanlarımızda derin yaralar açsa da bugün bizlere düşen görev tarihten gerekli dersleri çıkarmak ve bu büyük vahşetin yeniden yansımasını önlemektir” diyordu.
Başka söze gerek var mıydı?
Evet, evet, sadece ‘bir daha asla!’…