Hayat şartlarının hepimizi çok zorladığı anlar olabilir. Umutsuzluğa kapılıp, daha kötü ne olabilir dediğiniz anlar olabilir. “Umut etmeyi sakın bırakma!” diyen dostlarınıza “Polyannacılık oynamayı bırak, bu çıkmaz yolun dibinde umut edecek ne olabilir?” diye isyan ettiğiniz günler gelebilir.
İşte o anlarda bu yazıyı çıkarıp okumanız sanırım üzerinizdeki gerginliği atmanıza biraz yardımcı olabilir…
Birçok futbolcu, zengin ailelere doğmamış, çocukluklarını olumlu şartlarda yaşamamışlardır. Fakat Tanrı’nın Eli onları oldukları yerden çıkarmış ve kendilerini göstermelerine fırsat vermiştir. İşte size bazı futbolcu hikâyeleri…
Babası fabrika işçisi, annesi gündelikçi olan çocuk, 8 yaşında doğduğu şehrin takımında futbola başlamıştır. Oyunu parmakla işaret edilir. Ta ki 12 yaşına kadar. Milyonda bir görülen büyüme hormonu eksikliği teşhisi konulmuştur kendisine. Ailesinin bu hastalığın tedavisi için maddi gücü yoktur. Dile kolay her ay 900 dolar ilaç ve doktor masrafı vardır. Ülkenin en büyük takımı River Plate’e giderler. River Plate çocuğun yeteneğinin farkındadır fakat her ay 900 dolar doktor masrafını yüksek bulmuştur. Aile tam umutsuzluğa düşmüşken çocuğu takip eden Barcelona Kulübü’nün yetenek avcısı Carles Rexach bir teklifle ailenin kapısını çalar. Deneme maçlarında çocuğu oynatacaklar, başarılı olursa İspanya’ya taşınma şartıyla çocuğun doktor masraflarını karşılayacaklardır. Aile kabul eder, çocuk seçmelerde hayranlık uyandırır, aile Barcelona’ya taşınır. Bu olaydan tam dört sene sonra çocuk A takıma yükselir. Lionel Messi efsanesi böyle başlar.
İşte yedi kardeşiyle tek göz bir odada yaşayan diğer bir çocuğun hikâyesi… 7-8 yaşlarındayken bir gece kanalizasyon sistemi bulunmayan mahallede yolunu kaybeder ve evinin yakınındaki foseptik çukuruna düşer. Tam pisliğin içinde boğulmak üzereyken sesini duyan amcası onu çukurdan çıkarır. Çıkarırken de, “Evlat kafanı her zaman pisliğin üstünde tut” der. Diego Armando Maradona, hayatının her evresinde bu sözü tekrarlamıştır.
Diğer bir çocuk… Yetersiz beslenmeden ötürü dişlerini kaybetmiş, hayati tehlike derecesinde zayıf ve yaşıtlarına göre güçsüz kalmış… 16 yaşında ilk deneme maçına çıktığı zaman onu izleyen menajerler “Bu çelimsizden verim alamayız” demişler… O genç daha sonra büyümüş, Rivaldo olmuş…
Peki ya otobüs parasını denkleştiremediği için Flamengo takımının deneme davetine gidemeyen zavallı çocuğa ne demeli. Fakirlikten kırılan Rio sokaklarında, çetelerden ve uyuşturucudan kurtulma şansını üç kuruşluk otobüs biletini denkleştiremediği için neredeyse elinden kaçıracak olan o çocuğa… Neyse ki iki sene sonra şans yeniden ona gülmüş Cruzerio’da futbola başlamış. İlk sezonunda 14 maçta 12 gol atarak dikkatleri çekmiş ve bugün dünyanın en iyi dört futbolcusundan biri olarak anılan Brezilyalı Ronaldo olmuş…
Eskiler bir hikâye anlatırlar. Bizim jenerasyon pek bilmez. Babası alkolik olan çocuk birçok rahatsızlıkla doğar: Doğuştan zedeli bir omurilik, doğuştan içeri bükük sağ bacak, sağ bacaktan bir cm kısa bir sol bacak ki o da dışa dönük, yine doğuştan… 14 yaşında bir fabrikada çalışmaya başlar ve aynı yıl alkolik olur. 18 yaşından önce evlenir. 19 yaşında ilk profesyonel maçına çıktığında diğer takım arkadaşlarının tersine bir çocuk sahibidir. İlk maçında üç gol birden atar ve dikkatleri üzerine çeker. Takip eden yıllarda ülkesi Brezilya’nın 60 defa ulusal formasını giyer ve bu formayla üç Dünya Kupası’na birden katılır. Onun oynadığı maçlarda Brezilya 52 galibiyet ve yedi beraberlik elde eder. Brezilya sadece onun milli formayı bıraktığını ilan ettiği son maçta yenilgiyi tatmıştır. Top sürmesi, top kontrolü ve şutları dillere destandır. Kariyerinde dört kez direk kornerden gol atmıştır. Fiorentina’ya karşı oynadığı bir maçta arka arkaya dört defans oyuncusunu ve kaleciyi ipe dizmiş, kale çizgisinde durmuş, defans oyuncularının geri gelmesini beklemiş, yine onları çalımladıktan sonra golünü atmıştır. Bu hareketinden sonra taraftarlar ona “Alegria do Povo – Halkın Mutluluğu” adını takmıştır. Minik kuş olarak da anılan efsane Garrincha, 1983 yılında sirozdan hayatını kaybetmiştir. Burada anlattığım beş hikâye, görünür olan futbol dünyasından… Ki o futbol dünyasında daha on binlerce hikâye var.
Ronaldo, otobüs parasını denkleştirebilseydi, belki de Flamengo’da vasat bir futbolcu olarak kalacaktı. Garrincha, bacakları düzgün olarak doğsaydı belki de bu kadar iyi top süremeyecekti. Messi’nin büyüme hormonu herkes gibi çalışsaydı belki de River Plate’de futbola başlayacak ve sönüp gidecekti…
Demek istediğim o ki kendinizle barışık olun. Şartlar ne kadar zorlasa da hiçbir zaman umutsuzluğa düşmeyin, alnınızı karartmayın.
Herkes için Tanrı’nın bir planı vardır.