Yazı yazmak basitçe, parmaklar yoluyla düşünmektir diye bir cümle okumuştum yıllar önce. Yazmayı seven bir kişi olarak hoşuma gitmişti. Bir ressamın tuvaline aksettirdiği en karmaşık, en mutlu veya en hüzünlü duygularını, bir yazar da kalemi veya şimdiki zamanda klavyesi ile ifade eder aslında.
Geçtiğimiz hafta günü bulunduğum Amsterdam şehrinde sevdiğim bir arkadaşımla yaklaşık kırk beş dakika kuyruk bekleyerek gezebilme şansını edindiğimiz Anne Frank’in evinde yazının gücünü düşündüm. Hitler’in Yahudi karşıtı rejiminden kaçan Frank ailesi de dahil sekiz kişinin iki yıl saklanmak zorunda kaldığı gizli ek binada, o sıralar on üç yaşında olan Anne Frank’ın yazdığı günlüğün gerçeğini, bir camın ardında da olsa canlı görmek beni çok etkiledi.
Yaşına göre derin düşüncelerle dolu olan günlüğün bitmemesi için küçücük harflerle yazan Anne’ın, saklanmak zorunda kaldığı iki yıl boyunca savaşla, saklanmakla, korkuyla, sessiz kalma endişesiyle baş etme yolunun, yazmak olduğunu o evin içinde geçirdiği her anda hissedebiliyor insan. Hayali bir gazeteci olabilmek olan Anne’ın, günlüğü haricinde de savaş ve saklanma anılarından yola çıkarak defterlere yazmaya başladığı ‘Gizli Ek Bina’ adlı kitabı da sergilenmişti. O anda biraz Flemenkçe anlayabilmeyi istedim.
Olayın en hüzünlü yönü ise, savaşından bitmesine sadece bir ay kala gizli ek binanın basılıp, saklanan sekiz kişinin farklı Nazi Kamplarına yollanması. Ek binada iki yıl boyunca saklanan sekiz kişiden sadece Anne’ın babası Otto Frank savaştan kurtulabilmişti. Anne Frank Bergen-Belsen’de tifodan hayatını kaybetti. Ek binada saklananları Nazilere ihbar eden kişinin kim olduğu ise hiç bilinmedi.
Anne Frank ve diğer yedi kişiye iki yıl boyunca yardım eden Otto Frank’ın dört ofis çalışanı ise, bu kadar büyük bir kötülüğün içinde çok az da olsa iyi ve cesur insanların da kalabildiğinin kanıtı. İki yıl boyunca saklanan sekiz kişiye yemek, giysi hatta kitap ve dergi bile sağlarken kendi hayatlarını ne derece tehlikeye attıklarını tahmin etmek mümkün bile değil.
Anne Frank’ın hikâyesi çok kişi tarafından okunsa ve bilinse de, saklandığı evi gezmek insanın boğazında ayrı bir düğüm oluşturuyor. Günlüğüne yazdığı “Bir gün savaş sona erecek ve biz tekrar insanlar olacağız, sadece Yahudiler değil” cümlesi günümüzde birçok ülkede süregelen antisemit saldırılar akla gelince, ister istemez insanı düşündürüyor. O savaş bitti, yetmiş yıl daha geçti ama biz çok insanın gözünde sadece Yahudi kalmaya devam ediyoruz...