Ukrayna ile Rusya arasında ateşkes ilan edilmesinin ardından durum normalleşme sinyalleri göstermeye başladı. Türkiye’de döviz kuru stabilize olurken, petrol uluslararası piyasalarda tekrar yükselişe geçti. Ancak petrol fiyatlarının yükselmesi, gelişmekte olan ülkelerin enerji maliyetlerini ve cari durumlarını olumsuz etkiliyor. Diğer yandan teknolojik gelişme ve çevreyi korumak için petrol fiyatlarının düşük kalması özellikle kriz ortamlarında çok tercih edilecek bir durum gibi görünmüyor.
***
Avrupa Birliği (AB) ile Yunanistan’ın yeni hükümeti üç aylık bir ertelemeden sonra anlaşmaya varacak gibi duruyor. Avrupa, çiçeği burnunda Başbakan Çipras’ın taleplerini ilk görüşmede reddederken, sonraki görüşmelerde üç aylık ek bir süre tanımıştı. Çipras’ın da Avrupa’nın da fazla bir seçeneği, farklı bir alternatifi yok. Anlaşalar da anlaşmasalar da Euro düşme trendini devam ettirecek gibi gözüküyor. Anlaşmaları, parasal genişlemenin öngörülenden fazla olmasını gerektirebilir. Anlaşamamaları ise Euro’nun dağılma sürecini beraberinde getirebilir.
***
Avrupa’da üst üste gelen terör saldırılar antisemitizm konseptini unutmuş gözüken Avrupa Yahudileri için büyük bir şok olsa da halen dünyada daha zor koşullar altında sürekliliğini devam ettirmeye çalışan Yahudi cemaatleri olduğunu unutmamak gerekir.
Paris’in ardından Danimarka örneğinden sonra, Avrupa’da artan antisemitizmin Avrupa kültürü kökenli olmadığını anlamak zor değil. Kaldı ki, Danimarka İkinci Dünya Savaşı’nda dahi, ülkede yaşayan Yahudileri Hitler’e vermeyi reddetmişti. Çünkü onlar Danimarkalılarca sadece dini farklı eşit vatandaşlar olarak algılanıyor.
Şu an Avrupa kültürünün bir parçası olmayan bu saldırılar Avrupa kültürünün ve değerlerinin ayrılmaz bir parçası olur mu? Bu sorunun cevabını ancak zamanla göreceğiz.
AB, ne yazık ki gerek geçmişte, gerek günümüzde çıkardıkları aşırı derecede iyi niyetli kanunlarla ve aldıkları mahkeme kararlarıyla terörizmi neredeyse destekleyen bir tutum içinde görünmekte. Öte yandan kendi kültürlerinin kaymasına ne ölçüde seyirci kalırlar? Veya bu tehlikeyi fark ettikleri anda ne tip önlemler alırlar? Bunu da zamanla göreceğiz.
***
Son günlerde kendi dallarında en beceriksiz liderler Oscar ‘larını almaya hak kazanan ABD Başkanı Barack Obama ile İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun gerilimine de değinmeden olmaz.
Tarihi ve koşulsuz olarak İsrail’in en büyük destekçisi olan ABD’nin Başkanı Obama’nın Washington’a gelmiş en pısırık başkan olduğunu zaten daha önce de defalarca vurguladım. Beyaz Saray’ı terk edeceği güne kadar da farklı bir tutum sergileyeceğini sanmıyorum. Korkarım ki son üç ayını ‘Aman buraya kadar kazasız belasız getirdik neme lazım emekliliği yakmayalım,’ korkusuyla Hawaii’de falan geçirebilir. Ortadoğu’yu sahipsiz bırakarak, IŞİD de dâhil olmak üzere her türlü kaotik durumun altında Obama’nın bu pısırıklığı yatıyor. Bu yüzden ilk Oscar Obama’ya gidiyor.
Netanyahu ise sürekli tribünlere oynayan, çok konuşan az iş yapan, ne İsrail’e ne de Yahudiliğe hayrı olmayan gelmiş geçmiş en antipatik İsrail başbakanı. O kadar az iş yaparak herkesi kendisine nasıl bu kadar sinir edebiliyor derseniz işte bu sebeple Oscar’a layık.
Obama ile Netanyahu’nun çatıştıkları konu ise İran’ın nükleer programı. Obama pısırık, Netanyahu bu konuda haklı bile olsa son derece itici. ABD Temsilciler Meclisi’nde Netanyahu’nun yapacağı konuşma İsrail’de 17 Mart’ta yapılacak olan seçimler için önemli de olsa sonuçta ABD’nin İran politikasını pek değiştirmeyecek. Bu da bir gerçek.
Obama’nın gitmesine daha iki seneye yakın zaman var. Ama umarım gelecek ayki seçimlerde İsrail’i daha sağlam temsil edebilecek, daha barışçıl ve yapıcı bir lider başbakan olur. Peki, öyle bir lider seçilirse Filistinlilerle barış olur mu? Yine olmaz. Ama en azından suçlanan taraf İsrail olmaz.