İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’ya pek sempati ile yaklaşmamama rağmen ABD Kongresi’nde yaptığı konuşmanın tamamen gereksiz olduğu söylenemez.
Gelinen aşamada ABD Başkanı Barack Obama İran’ın nükleer programı üzerinde devam eden görüşmelerin bir anlaşmaya varmadan da durdurulabileceği mesajını verdi. Obama İran’ın nükleer programıyla ilgili en sıkı kontrolleri kabul etmek zorunda olduğunu, aksi takdirde bir anlaşmadan bahsedilemeyeceğini söyledi.
Terörizme açıktan destek veren bir ülkenin nükleer teknolojiye sahip olması ne kadar doğruysa İran’ın da nükleer teknolojiye sahip olması o kadar doğrudur. Çevre ülkelere ve özellikle de İsrail’e açıktan meydan okuyan, yok etme tehdidinde bulunan İran’ın nükleer teknolojiye sahip olması ciddi bir şekilde tartışılmalıdır.
Aslında olay, İran’la veya İsrail’le doğrudan ilgili değil. İsrail’in elinde resmi bir şekilde kabul etmemesine rağmen nükleer teknoloji olduğuna inanılıyor. İsrail, çevresindeki hemen hemen tüm ülkelerle pek de dostane sayılamayacak ilişkiler içinde olmasına rağmen nükleer silahları kullanması hiçbir zaman gündeme gelmedi. Buradaki esas sorun İran’ın gerek İsrail gerekse diğer Körfez ülkeleri için bir tehdit oluşturması. Unutulmamalıdır ki İran İsrail için ‘haritadan silinmeli’ ifadesini kullanmıştı yakın bir geçmişte.
Obama’nın, İran rejiminin yumuşamaya, demokratikleşmeye yaklaşmasını beklemesi ise iyi niyetten ziyade tam bir hayalperestlik. Aslında Obama’nın bu yanılgısına zaman zaman tüm Batı toplum yöneticileri de düşmekte. Birçoğu Doğu toplumlarındaki dinamikleri, manipülasyonları, yanlış ve eksik bilgilerle yönlendirilmiş halkın psikolojisini anlamakta güçlük çekiyor. Bu durum elbette en çok ülkelerini diktatörlükle veya İran örneğinde olduğu gibi oligarşik sistemlerle yönetilen ülkelerin liderlerinin işine yaramakta olduğunu hatırlatmak gerekir.
***
Son bir sene içerisinde ABD dolarının tüm para birimleri karşısında güçlenmesi ister istemez dünyaya gerek siyasi gerekse ekonomik olarak yeni dengeler getirecek. Özellikle gelişmekte olan ülkelerdeki şirketler ve varlıklar daha da fazla ABD sermayesinin eline geçecek. ABD dolarındaki faiz artışı, gelişmekte olan ülkelerin kendi para birimlerine daha fazla faiz vermesine sebep olacak ve vatandaşlarının fakirleşmesi ile sonuçlanacak.
Euro ise halen dolar karşısında tarihi dip noktasını görmedi. 2004 yılında 1 ABD doları 1,25 Euro’ya eşitken sadece dört sene içerisinde dolar Euro karşısında yüzde 100 değer kaybetmiş ve 2008’in ağustos ayında 1 ABD dolarının 0,64 gibi absürd bir değere ulaşmasına sebep olmuştur.
ABD’nin son senelerde savaşmaktan uzak durması, son iki senedir aşırı disiplinli para politikalarına uyması, ABD’nin ekonomik krizden çıkmış olması, Amerikan dolarına faiz artışının gündemde olması bir yana, Euro’nun önümüzdeki 18 ay boyunca 1 trilyon yeni banknot basacak olması, ABD Dolarını daha da güçlü kılabilir. Kaldı ki 2016 seçimlerinde Obama ekonomik politikalarını devam ettirmeye hevesli bir demokrat aday yeni ABD başkanı olarak seçilirse, işin nereye varacağı kestirmek kolay olmaz. Bu sırada, borçlanabilen şirketler için Euro borçlanmak halen cazibesini koruyor. Değer kaybeden düşük faizli Euro’nun en az iki sene daha bu şekilde cazibesini koruyacağı görünmekte.
***
Dünya Kadınlar Günü kutlu olsun! 8 Mart Dünya Kadınlar Günü vesilesiyle ‘Dünyanın En Güçlü 25 Kadını’ listesi yayınlandı. Bu listeye göre dünyanın en güçlü kadını olarak, tahmin edilebileceği üzere, Almanya Başbakanı Angela Merkel gösterilmiş. ABD dolarını fiilen yöneten Janet Yellen ise ikinci sırada. 25 kişilik listedeki isimleri tek tek inceledim. Dünyanın en başarılı kadınlarının sıralandığı bu en güçlü kadınlar listesinde toplam beş Yahudi kökenli kadın var. 6,5 milyarlık dünyada yaşayan 15 milyon Yahudi’den, 25 kişilik listeye giren beş başarılı ve güçlü Yahudi kadın…