“Anfield Road'un her önünden geçişimde yavaşlayıp Shankly kapısına doğru bakarım. Hillborough'nun hatırası gözümde canlanır. 15 Nisan 1989 günü FA Cup yarı finaline gidip bir daha hiç dönmeyecek olan 96 Liverpool taraftarını anımsarım. Taraftarların saygı göstergesi olarak bıraktıkları atkıları görürüm. Orada yanan ve hiçbir zaman sönmeyecek ve dünyaya 96 Liverpool taraftarını hatırlatacağına inandığım ateşi görürüm.
Jon-Paul Gilhooley, on yaşında. Sheffield'dan eve dönemeyen 96 kişiden en genci. Sevdiği takımın peşinde hayata gözlerini yuman bir taraftar. Hayatı henüz başlarken sona eren bir çocuk. Hillsborough Jon-Paul'u bizden aldığında neredeyse dokuz yaşındaydım. Onunla oldukça benzerdik. İkimiz de futbola tutkuluyduk. İlgi alanlarımız aynıydı. Sokakta top oynarken gururla Liverpool formalarımızı giyerdik. Liverpool, Jon-Paul için her şeydi.
15 Nisan 1989 Cumartesi, Merseyside'daki birçok insan gibi benim de sonsuza kadar aklıma kazındı. Liverpool FC büyüdüğüm evde adeta bir din gibiydi. Yaşam şeklimizdi. O gün Hillsborough ile ilgili haberi aldığımızda evde bir panik havası oluşmuştu. Babam Paul, annem Julie ve erkek kardeşim Paul ile beraber televizyonun karşısına oturup olan biteni takip etmeye çalışıyorduk. Sheffield'deki atmosfer oldukça kötü gözüküyordu. Aklımdan hep aynı soru geçiyordu: Acaba tanıdığım, sevdiğim insanlardan maça giden var mıydı? Sevdiğim tanıdığım biri orada olmasın diye dua ederek yatağıma gittim. Ancak o akşam gözüme uyku girmedi.
Sabahın 8.30'unda kapı çaldı. Hemen odamdan kapıya doğru gittim. Büyükbaba Tony kapıdaydı. Pazar sabahı 8.30'da asla bize gelmezdi. Ailecek kötü giden bir şeyler olduğunun farkındaydık. Hepimiz büyükbaba Tony'nin etrafına dizilip konuşmasını bekledik. Büyükbabam, ‘Ailemiz Hillsborough'dan kaçamadı. Maalesef kötü bir haber aldım. John-Paul de oradaymış ve hayatını kaybetmiş’ dedi.
Jon-Paul'un annesi ona FA Kupası yarı finali için bir bilet bulmuştu. Bu biletin onun için ne kadar önemli olduğunu bildiği için ona sürpriz yapmıştı. Onu bir aile dostlarına emanet edip FA Kupası yarı finaline göndermişti. Jon-Paul oradan bir daha dönemedi.
Jon-Paul'un cenazesine okul yüzünden katılamadım. Aslında babamın beni korumak için cenazeye gelmememi sağladığını biliyordum. Dokuz yaşındaydım ve on yaşında sevdiği takımı desteklerken ölen kuzenimin nasıl ölebileceği fikriyle savaşıyordum. Etkilenebilirdim.
Üzerinden çok fazla yıl geçmiş olmasına rağmen ben ve ailem için Hillsborough hâlâ büyük bir yaradır. Liverpool'un genç takım antrenmanlarında kendimi göstermeye çalışırken Jon-Paul benim için büyük bir motivasyon kaynağı oldu. Liverpool forması ile ilk maçıma çıkarken ailesi bana ‘seni görseydi seninle gurur duyardı’ dediler. O ilk maçım sırasında hep onun beni izlediğini düşünerek oynadım. İkimizin hayalini gerçekleştirmiştim.
Bunu daha önce hiç kimseye söylemedim, evet her zaman Jon-Paul için oynuyorum.”
1989 yılının nisan ayında, yukarıda sizlerle paylaştığıma benzer 95 tane daha hikâye yaşandı. Jon-Paul ölenlerden yalnızca biriydi. Yukarıdaki hikâye de yalnızca onun hikâyesi idi.
15 Nisan 1989 günü İngiltere'nin Sheffield kentinde Hillsborough Stadyumu'nda Liverpool ile Notthingham Forest arasında oynanacak olan FA Cup yarı final maçına stat kapasitesinden çok daha fazla taraftar alınınca 96 Liverpool taraftarı ezilerek hayatını kaybetti.
Bu olay yaşandığında ben hayatta değildim. Hillsborough ve Heysel Facialarını hep okuduğum yazılardan bildim. Ancak yukarıda sizlerle paylaştığım hikâye beni çok etkiledi. Hikâye Liverpool'un efsane kaptanı Steven Gerrard'ın ağzından. Kendi otobiyografisini anlattığı kitabın girişinde kuzeni ile ilgili bu hikâyeyi sevenleri ile paylaşmış.
Yaklaşık bir ay sonra 26. senesi geride kalacak olan Hillsborough faciası ile alakalı tartışmalar günümüzde halen devam etmekte. Polis Liverpool taraftarlarının kapıları kırarak stada girdiğini iddia etse de, Liverpool camiası hâlâ polisin kapıları açarak içeri kapasiteden daha çok taraftar aldığı görüşünde. Hillsborough faciasında ölen 96 futbol aşığını bir başka futbol aşığı olarak bu yazı ile anmak istedim. Umarım bu tarz acıklı hikâyeleri en azından futbol sahalarında bir daha görmeyiz.