Bir gece uyurken, istediğiniz, aklınızdan geçen mucize gerçekleşse, sabah uyandığınızda hayatınızda ne gibi değişiklikler olurdu? Bu soru terapide karşılaşılan en önemli sorulardan biridir. Şayet yaşamakta olduğunuz hayattan memnun ya da mutlu değilseniz neleri değiştirmek isterdiniz? En önemli nokta, başkalarını değiştirmek veya değişim ve gelişimleri başkasından beklemek yerine kendine dönüp “Ben hangi şeyleri değişik yapmalıyım?” sorusuna yanıt aramakta yatıyor. Sürekli beni olduğum gibi kabul etmiyorlar, herkes benden onların doğruları doğrultusunda değişmemi isterken, ben de aynısını onlardan bekliyorum. Ben ben kalayım, onlar değişsin tuzağına düşüyorum. Ardından ikinci bir soru aklıma geliyor. Ben kendimle karşılaşsam, düşünce, söz ve eylemleriyle bir başka ben karşıma çıksa, o kişiyi sevip kabullenir miyim? Bu soruya kısa ve net bir cevap vermekte zorlanıyorum. Olduğum kişiyle ortaya koyduğum kişi farklıyken, karşımda duranın beni görmesini arzularken, baktığını gören değil de bildiğini gören olması beni daha çok üzüyor. Üzülmek bir işe yaramıyor. Beni bana sorgulatıyor. Ben ne yapmalıyım, daha fazla ne yapabilirim diye sorgularken aslında her şeyi başkaları için yapan olduğumu fark ediyorum. Bunun özünde de kabul görmek, onay almak, tasdiklenmek, sevilmek yatıyor.
İnsan her yaşta dışarıdan sevgiyi ararken bunu alamadığında kızıp üzülüyor. Vurup kırıp geçiyor. Kızdığı kişi de kendisi olunca ve bunun farkına varmayınca kendi kuyruğunu yakalamaya çalışan kediye dönüşüyor. Dönüyor, dönüyor ve dönmeye, yakalamaya gayret ediyor. Beceremeyince de pes ediyor. Bu sefer kaçmaya başlıyor. İnsanlardan uzaklaşıp mekânı değiştirmeye, olduğu durumdan fark yaratmaya çalışıyor. Aslında kaçtığı kişi kendisiyken bunu anlamıyor.
Aynaya bakmak ile aynadakini görmek arasında epey büyük bir fark olduğunu deneyimliyorum. Gözlerim açıldığından beri olması gereken yerine olanı görmeye başladım. Ben kimim ve neyim sorularına cevap ararken ben buyum işte demeye ve kabullenmek yolu işin içine giriverdi. Başkasının beklentileriyle olduğumdan farklı biri gibi görünüp davranmak yerine olduğum gibi kendimi ortaya koyarak ben ben oluyorum.
Bu yeni beni herkes mi seviyor? Elbette ki hayır. Eski beni herkes mi takdir ediyordu? Yine yanıtım olumsuz. Öyleyse herkesin beğenip onayladığı ve sevdiği biri olmam imkânsızsa ben neden ben olmuyorum?
Çocukluktan beri başlayan öğretilerle kendimize bir kişilik oluşturur ve bunun getirdiği maske veya rollerle de davranmaya başlarız. Kimi zaman farkında oluruz, kimi zamansa oyunun içinde oyun oynarken rol yaptığımızı bile anlamayız. Ben kendimi anlamazken başkasının anlamasını, ben kendimi onaylamazken başkasının beni onaylamasını, ben kendimi sevmezken başkasının beni sevmesini beklerim. Ve bu bekleyiş uzar gider... Hiç bir zaman da arzu ettiğim şekilde bana gelmez. Gelmeyince ben yine üzülür ve bunları elde etmek uğruna kendimi değiştirmeye ve olmadığım bambaşka birilerine benzemeye, dönüşmeye tekrardan başlarım. Kısır döngü devam eder. Ben herkesin merkezindeyken, çemberin kendisine dönüşürüm. Bu çemberi kırmak kimin elinde diye düşündüğümde her birinin bir nokta olduğunu sadece onları birleştirip bir araya koydukça onların beni çevrelediğini de anlıyorum. Her biri bir nokta iken ben merkez olmama rağmen çoğunluk benim tekilliğime tehdit oluşturuyor. Buna izin veren kişi de benim!
Bir sabah uyandığımda her şeyin arzu ettiğim gibi bir halde olması için neleri farklı görmek isterdim? Olduğum halden memnun değilsem illa bir değişim olmalıdır. Bu aynı zamanda ben hayatımı istediğim gibi yaşamıyorum anlamına da geliyor. Hani hayatının son günlerini yaşamakta olduğunu bilen insanlar vardır. Doktorlar günlerinin sayılı olduğunu söylerler. Yapmak isteyip yapmadıkları, almayı arzu edip almadıkları, görmek isteyip görmedikleri şeyleri sıralayıp teker teker bunları elde ederek hayatlarına zorla, son dakika, bir amaç yüklemek ızdırabına düşen insanlardan söz ediyorum. Bu kişileri düşündükçe hayatın süresinin bir garantisi olmadığını da hatırlıyorum. İstediğim hayatı yaşamıyorsam ben gerçekten yaşıyor muyum acaba?
Her gün sevgi belirtisi olarak uğruna ölünecek bir dava, şey veya kişi ararken aslında uğruna yaşanacak birini bulmanın daha gerçekçi olduğunu düşünmekteyim. İnançlar kişiden kişiye değişir; bu yüzden ispatı da yoktur. Gereksizdir. İspat olsa zaten inanç olmazdı. Hayatını yaşamak, yaşadığın hayata bir anlam bulmak parmak izi kadar kişiye özeldir. Ya hayatın amacı? Neydi gelip geçen, gelen giden tüm insanların gayesi? Bu amaç değişken midir? Sezonluk, moda veya o yüzyıl ya da bulunduğun yerle mi ilgilidir? Anlam farklı olabilir ancak amaç ‘Bir’dir. Onun ne olduğunu bulmak için girilecek yol bellidir. Harita ve pusula elinizdedir. Ya aynaya bakar olanı görürsünüz ya da baktığınızı görmemeye devam edersiniz. Hayat senin, tercihler yine senindir! Ben hangi mucizenin gerçekleşmesini mi isterdim? Zaten gerçekleşmiş. Ben mucizenin ta kendisiyim.
Bugünlerde yaşanacak bir başka mucize Hamursuz Bayramı’nın gelişi ve esaretten kurtuluşumuzdur. Bolluk, bereket, sağlık, huzur ve barışla dolu günlere... Hag Pesah Sameah.