Bir Galatasaray taraftarı olarak Alex’in Fenerbahçe’den ayrılmasını ve futbolu bırakması, benim için buruk bir sevinç yaşattı. Alex’e bir de Galatasaraylı gözünden bakalım…
Bu satırları yazarken bir Galatasaraylı olarak tabii ki Hagi’yi anmamak olmaz. Fenerbahçeli taraftarlar belki farkında değil ama Hagi rüyası bizim için beş yıl sürdü, fakat Alex sekiz yıl Fenerbahçe’de oynadı. Hagi, 31 yaşında geldiği Galatasaray’dan 36 yaşında ayrıldı. Alex ise Fenerbahçe’ye 27 yaşında geldi. Dolayısıyla Alex kariyerinin en iyi zamanını Fenerbahçe’de geçirdi. Ve siz canlı gözlerle onu izlediniz. Bunun değerini bilin. Çocuklarınıza anlatın. Bir de şöyle cümleye başlayın: “Eskiler bilmez aslında burası Alex tribünüdür…”
Rakip takımın taraftarı olarak hissettiklerimi anlatmak gerekirse; Alex sahada olması, bütün maçı hep diken üzerinde seyretmek anlamına geliyor. 2011’de Türk Telekom’da son dakikada attığı gol zaten bunu ispatlıyor. Frikiklerde topun başına geçmesi hem bir endişe hem de bir kaygı veriyor. Penaltıların kaçırılması gibi bir olasılık yok; sonuçta topun başında Alex var.
En ilginç olanı ise Selçuk’un veya Johsson’un attığı gol de bir sayılıyor, Alex’in 2013 Süper Kupa’da attığı gol de. Ama Alex attığı zaman en azından yeteneğine, tekniğine sahadaki duruşuna saygı gösteriyorsun. Fenerbahçe’ye karşı yenileceksen, Alex gibi yetenekli bir adama karşı kaybetmek daha kabul edilebilir oluyor.
Fenerbahçe taraftarı orta sahaya yapılan her transferde, defansta bekleyen takıma karşı hücum ettiğinde, auta giden her frikikte, onun yokluğunu daha fazla hissedecektir. Galatasaray taraftarı için öyle olmuştu.
Futbolculuktan sonra, yorumculuk, teknik direktörlük, futbolcunun hayatında ikinci bir kariyer. Bu konuda Alex’in hem ülkeyi sevmesi, hem liderlik özeliğinin olması, hem de akıllı bir insan olması onu teknik direktörlük kariyerinde başarılı olmasını sağlayacaktır. Tabii ki bunun için ideal ortamın oluşması ve Alex’in bu anlamda kendini geliştirmesi gerekiyor.
Geçen günlerde Brezilya’da gerçekleşen jübilenin daha görkemlisi aslında Türkiye’de organize edilmeliydi. Bu hem Türk futbolu hem de Fenerbahçe için önemli bir pazarlama çalışmasına dönüştürülebilirdi.
Bu jübile aslında iyi ve kişilikli futbolcunun hak ettiği değeri alması açısında bütün futbol kamuoyu için güzel bir örnek teşkil edebilirdi. Fakat Türk futbolu, kendi değerlerini ortaya koyarak bu ülkenin değişmeyeceğini gösterdi.