“İstediğin şeyi elde edemiyorsan elde ettiğin şeyi isteyeceksin.”
Yaşanan günlerin yoğunluğundan mıdır nedir, mutluluk ve hayatı biraz daha hafife almaya ilişkin kitapların peşine düştüğümü fark ettim bu hafta.
Bir tanesi, Mustafa Fırat’ın çevirisiyle Freud’un Mutlu Olma İhtimalimiz. Kitap; Freud’un görüşlerinin, hayat, inanç, bilinçaltı, ego, sevgi, mutluluk, özgürlük gibi kavramların kendince yorumunu yaptığı birbirinden kopuk ama bir bütün teşkil eden paragraflarından oluşuyor.
Kitabı okurken ve kenarına notlar aldığınızı, uzun uzun düşündüğünüzü görüyor, yazılanların aslında daha doğrusu ünlü psikoloğun söylediklerinin ardına düşüyorsunuz. Bazı düşünceleri, sanki sizin dudaklarınızdan dökülmüş gibi size yakın, bazıları sizden fersah fersah uzak ama bir şekilde hayat üstünde sizi uzun uzun düşündürücü güce sahip:
“Bir gün dönüp geçmişe baktığınızda, mücadelelerle geçen yılların hayatınızın en güzel yılları olduğunu fark edeceksiniz.”
“Hasret ve yoksunluğa bürünmüş olan aşk, insanın kendisine olan saygısını azaltır.”
“İstediğin şeyi elde edemiyorsan elde ettiğin şeyi isteyeceksin.”
“Düşünebilen herkesin insan olması, insan olan herkesin düşünebildiği anlamına gelmiyor.”
“İnsan yanlış yapa yapa mutlak gerçeğe ulaşır.”
Gördüğünüz gibi, kitaptan sizin için seçtiğim bu özdeyiş niteliğindeki sözler, bizi insan davranışları üzerinde düşünmeye, hayatın inceliklerini fark etmeye, zaaflarımızla yüzleşmeye, işimize gelmese de yaşananların hayatımızda nasıl izler bıraktığını fark etmeye itiyor.
Hem seviyorsunuz Freud’u, hem de onunla kavga ediyorsunuz. Hem dinleniyor hem de yoruluyorsunuz kitabı okurken. Ama en önemlisi kendi içinizde muhteşem bir yolculuğa çıkıyorsunuz.
Diğer kitap da “Huzurlu Olmak İstiyorsanız/ Ufak Şeyleri Dert Etmeyin / Hepsi Ufak Şeylerdir.”
Dr. Richard Carlson’un kaleme alındığı bu küçük cep kitabı, Amerika’da bir yılda 5,7 milyon satarak bir rekora imza atmış. İnsanların hayatlarındaki küçük dertleri fark etmeleri için bunun bir başkası tarafından ispatlanması gerekiyordu belki de.
Belki de zaten bildiğimiz ama yaşarken başarılı olamadığımız konular, meseleler; başkaları tarafından bize basit bir dille ve kolay örnekler, yaşanmışlıklarla anlatıldığında daha çabuk ikna ediyoruz kendimizi.
İnsanın bir antropolog titizliğiyle topluma yaklaşması gerektiğini, her gün bir dakikasını birine teşekkür etmek için ayırmasını, başkalarının fikirlerinde biraz olsun doğruluk payı aranmasının şart olduğunu, insanın kendini iyi hissettiği zaman şükretmesi gerektiğini, kötü hissettiğinde de ılımlı olmasının önemini küçük bölümlerle anlatan, aslında hep bildiğimiz ama neredeyse hiç yapamadığımız gerçekleri bize tatlı tatlı anlatıyor. Bu tatlılık, hiç kuşkusuz kitabı çeviren Esat Ören’in de iyi bir antropolog ve psikolog gibi insanı nabzını tutan doğru ifade yeteneği ve sağlam Türkçesiyle ilgili…
Netice şu ki mutlu olmak hepimizin tek dileği…
Ve bu bizim için bir ihtimal yani olması muhtemel bir şey olmamalı.
Hayatımızın tam anlamı bu olmalı.
O zaman birtakım kolaylıklarla bu yola çıkmamız şart. Bunun da en doğru yolu, bu konuda tecrübeli olanları okumak ya da dinlemek… Gerisi bize kalıyor.
Başarırsak, mutluluk da ihtimal olmaktan çıkacak demektir.