Geçen hafta, iki gece boyunca, Mısır’dan çıkışımızın hikâyesini, çeşitli söylemlerle yeniden hatırladık. Çocuklarımıza ve torunlarımıza, Mısır’dan çıkışımızı asla unutmamız gerektiğini değişik söz ve sembollerle anlatmaya çalıştık. Ama az bilinen ve daha da az hatırlanan bir tarihi olay var.
Geçen hafta, iki gece boyunca, Mısır’dan çıkışımızın hikâyesini, çeşitli söylemlerle yeniden hatırladık. Çocuklarımıza ve torunlarımıza, Mısır’dan çıkışımızı asla unutmamız gerektiğini değişik söz ve sembollerle anlatmaya çalıştık.
Ama az bilinen ve daha da az hatırlanan bir tarihi olay var.
Atalarımız yeniden Mısır’a girdiler ve o topraklarda, asırlar sürecek yaşamlarında muhteşem bir medeniyetin yaratılmasına ortak oldular.
Peki, bu gelişmeler nasıl başladı? Derin tarihi detaylara ve yorumlara girmeden, bir zaman şeridi halinde üçüncü kere Mısır’a girişimizin1 ve oradaki yaşamımızın hikâyesini kısaca anlatmaya çalışacağım.
Moşe Rabenu önderliğinde Mısır’dan çıkışımızdan takriben 250 yıl sonra Kral Şelomo yönetiminde, İsrail en parlak devrini yaşamaktaydı (MÖ 10. yüzyıl). O dönemden itibaren Mısır ile İsrail Krallığı arasında gerek siyasi gerekse ticari ilişkiler kurulmuş ve zaman içinde sıklaştırılmıştı. (Şelomo’nun eşlerinden birinin Mısır Firavunu’nun kızı olduğu bilinmektedir.)
Kral Şelomo’nun’un ölümünden sonra krallık zayıflamaya yüz tutmuş ve bilhassa Asur baskısını hissetmeye başlamıştı. Tahta geçen İsrail kralları Firavunlardan sık sık yardım talep etmekteydiler. Ancak krallığın ikiye bölünmesi ve daha sonra da kuzey bölümünün yok olması engellenememişti (MÖ 722).
Güneyde kalan bölüm ‘Juda Krallığı’ yaşamını sürdürmeye devam edecekti.
Firavunlar ile ilişkiler devam etmekteydi. MÖ 7.asrın sonlarına doğru bu sefer Mısır, Juda Krallığı’ndan yardım ister: çünkü Firavun Nubya (Habeş) akınlarını kontrol etmekte zorlanmaktaydı. Bu yardım geri çevrilmez ve bir Yahudi askeri birliği, aileleri ile birlikte, Mısır’ın güneyinde, Assuan ili sınırları içinde yer alan ‘Elephantine’ Adası (Asvan adası) merkez olmak üzere geniş bir bölgeye yerleştirilir.
Bu birim yıllar boyunca çok başarılı ve etkin bir şekilde firavunlara destek verirler. O kadar ki, Persler Mısır’ı ele geçirdikten sonra, bu birliklerin görevlerine devam etmelerini isterler. Bu döneme ait bazı ilginç belgeler mevcuttur: Ketubalar, alım satım mukaveleleri, boşanma akitleri gibi. Tüm bu belgelerden oradaki toplumun, Yahudi kurallarına göre hareket ettikleri anlaşılmaktadır. Ancak, Tarih Profesörü Modrzejewski ilginç bir not eklemiş: “Assuan’ın kızlarının güzelliği Yahudi erkekleri cezp etmekteydi ve ‘asimilasyon’ tehlikesi o cemaatte de mevcuttu.”2
Aradan bir yüz yıl daha geçer. Artık güneyden kuzeye doğru bir yayılma görüyoruz. Ama esas nüfus patlaması Büyük İskender’in Mısır’ı ele geçirmesi ile başlar. İskenderiye merkez olmak üzere tüm Nil Deltası boyunca çok büyük Yahudi yerleşimleri kurulur. (Yahudi nüfusunun 500 bin kişiden fazla olduğuna dair yazılar mevcuttur.) İskender’in ölümünden sonra kurulan Yunan kökenli Ptolemeler devrinde ise gerçek anlamda bir Mısır-Yunan ve Yahudi kültürlerinin harmanlanmasından doğan bir medeniyetin doğuşuna ve yükselmesine şahit olmaktayız.
Yahudilerin bu doğuş ve yükselişe büyük katkıları olmuştur. İdari görevlerin en üst kademlerinde (Kralların danışmanlığından tutun, ordu komutanlıkları, gümrük ve ticaret bakanlıklarına varıncaya kadar) sürekli görev yapmışlardır. Sanatın, bilimin, felsefenin her dalında çok çok önemli yeniliklere yol açan eserler vermişlerdir. İlginçtir sportif faaliyetlerde de çok üstün başarılar göstermişlerdir.
Sizleri isim listeleri ile meşgul etmek istemem.
Bunun yerine, hem Ptolemeler devrinde hakim olan hür düşünce ortamını aksettirecek, hem de Pesah Bayramı havasına uygun düşecek bazı metinlerden özetle bahsetmek isterim. Bu metinler MÖ 3. yüzyılda İskenderiye’de yaşamış bir Yahudi tarihçiye aittir; İskenderiyeli Artapanus olarak bilinir.
Bereşit ve Şemot’tan hareketle, çok değişik, bazen ciddi bazen de mizahi yorumlar getirmiştir. Hatta alışılmışın dışında bir ‘Agada’ bile ortaya çıkardığını söyleyebiliriz. Ona göre, Avraham, Yosef ve Moşe aslında, tüm Ortadoğu’ya kültürel yenilikler getiren kahramanlardır.
Örneğin Avraham’ın Mısır Firavunu’na, astroloji ilmini öğrettiğini iddia eder. (Zaten Bereşit’te Avraham’ın büyük bir servetle Mısır’dan ayrılışını başka türlü izah etmek mümkün değildir.)
Yosef ise Mısır’a en parlak devrini yaşatmış ve firavunlara bir devletin idari ve mali yönden nasıl yönetilmesi gerektiğini öğretmişti. Ayrıca Mısır’ın dış ülkelerle siyasi ve ticari ilişkilerini baştan aşağı değiştirecek adımlar atmıştı. Nihayet muazzam bir tarım reformunu gerçekleştirmişti.3
Moşe’ye gelince, yine Artapanus’a göre, insanlık için büyük yeniliklere imza atmıştı: Bir taraftan büyük gemiler ve o zaman kadar bilinmeyen silahlar icat ederken, yepyeni bir felsefenin de kurucusu olmuştu.
Aynı zamanda Moşe, Habeşistan’ın Mısırlılar tarafından fethinde en önemli rolü oynamıştı. Bu savaşlar esnasında ve sonrasında Habeşler, Moşe’nin kabiliyet ve davranışlarından o kadar etkilenmişler ki, erkekleri sünnet olmaya başlamışlardı.
Nihayet, Artapanus Moşe’nin Mısır’ın inanışlarına da yenilikler getirdiğini iddia etmektedir. Mısır’da 36 vilayet vardı ve Atrapanus’a göre Moşe, her bir vilayet halkına, değişik birer tanrı tayin etmişti!
Ama sonuçta, İskenderiyeli Artapanus, Moşe’nin en görkemli başarısının Yahudileri Mısır’dan çıkarıp, İsrail topraklarına götürmesi olduğunda mutabıktır. “Hiçbir şey bu muhteşem olayı gölgeleyemez” der.
Pesah’ın bitmesine daha önümüzde dört gün var. Birkaç dakikanızı Tora’nın Bereşit ve Şemot kitaplarını okumaya ayırın. Avraham, Joseph ve Moşe’nin renkli şahsiyetleri ile keyiflenin.
Ama gördüğünüz gibi, Mısır, binlerce yıldır Yahudi halkının aklından çıkmadı ve çıkmasının da mümkün olabileceğini sanmıyorum.
1 Birinci girişimiz Avraham öncülüğünde, ikinci girişimiz de Yaakov ‘un kararı ile gerçekleşmiştir.
2 Joseph Mélèze Modrzejewski Sorbonne Üniversitesi Antik Çağlar Tarihi profesörü. ‘The Jews of Egypt’ adlı eserinden.(Fransızca aslından Robert Cornman tarafından tercüme edilmiştir.)
3 Yosef’in muhteşem reformları, bugün dahi dünya ülkelerinin çoğunda hasret ve ümitle anılmaktadır.